Vagonları hazırlayıp treni yola çıkaralım

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

31 Ağustos 2016 |

Üniversitelerin açılmasına az bir zaman kaldı. Ülke siyasetinin her an değişen kaotik bir ortamda yürüyor olması, üniversiteler açıldığında ne ile karşılaşılacağını tüm üniversiteliler için merak konusu haline getiriyor. Öyle ki memlekette yaşanan tüm siyasi gelişmelerin üniversiteye yansıması çok doğrudan oluyor. Barış Akademisyenleri’nin tutuklanması sürecinde olduğu gibi, Erdoğan’ın yaptığı herhangi bir açıklama üniversitenin gündemini tümden değiştirebiliyor (1) veya Ortadoğu’da yaşanan bir gelişme bile üniversite içinde gerici çetelerle üniversiteliler arasında uzun süren çatışmalı bir sürece evrilebiliyor. (2) Üniversiteler kapandığından bu yana yaşanan tüm gelişmeler -darbe girişimi, ilan edilen OHAL, Cerablus operasyonu, Gaziantep Katliamı, Kürt illerinde sürmekte olan savaş- düşünüldüğünde, bunların üniversiteye yansımasının bir hayli fazla olacağı ortada.

AKP’nin savaş siyasetini derinleştirdiği ve buna bağlı olarak üniversiteyi kendi savaş politikalarının arkasında bir taraf haline getirmeye çalıştığı bir yıl sonucunda, üniversiteyi savunma iddiasıyla mücadele edenler, yeni dönem başlarken ellerinde olana ve bununla yetinilip yetinilemeyeceğine bakmalıdır. Öğrenci Kolektifleri, bir sene boyunca iktidarın tüm saldırılarına, bulunduğu tüm üniversitelerde direndi. Yandaş rektörlerin afiş, stant yasaklarına karşı mücadele etti, demokratik siyaset alanlarını genişletmeye çalıştı. Toplumun barış talebini Beyaz Show’da yaptığı “Ayşe Öğretmen benim” eylemiyle, Barış Akademisyenleri’ne verdiği destekle yükseltmeye çalıştı. İktidarın doğrudan ya da dolaylı yönlendirmeleriyle üniversiteye saldıran gerici-faşist çeteler her yerde karşılarında Öğrenci Kolektifleri’ni buldu. Bütünlemelerin kaldırılmasına karşı yapılan eylemlerde üniversitelilerin taleplerini güçlü şekilde dillendirmesinin adresi yine Öğrenci Kolektifleri oldu. Bir sene boyunca üniversitelerde direngen ve hareketli bir şekilde mücadele edildiyse de, ülke gündeminin baskısı altında kalmaktan kurtulunamadı.

Toplumsal muhalefetin genelinin iktidarın saldırılarına cevap vermekten ibaret hale gelen siyaset biçiminin, gençlik hareketine de bir biçimde sirayet ettiği söylenebilir. Halbuki üniversiteli gençlik hareketi, kendi gündemlerini yarattığı ve bu gündemlerle siyasete müdahale etmeyi başardığında büyük çıkışlar elde edebilmiştir. Tarihte çok fazla geriye gitmeye gerek yok. 2012 yılında “Yeni YÖK yasa tasarısı”na karşı örgütlenen tepkiler, ODTÜ’ye gelen Erdoğan’ın karşısına dikilmiş ve AKP’nin halkta yarattığı rahatsızlığın harekete geçmesini sağlamıştı. Bu harekete geçme, Haziran İsyanı’na giden sürecin önemli halkalarından birisiydi. Yine 2010 yılında üniversitelilerin birikmiş sorunları, Burhan Kuzu’nun kafasında patlayan yumurtaya dönüşmüş ve üniversitelere yönelik baskı politikalarının geriletilmesine, hak kavgası yürüten halkın moral kazanmasına vesile olmuştu. Bu iki örnek kadar başarılı sonuçlanmamış olsa da, 2015 yılında İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimlerini kazanan Raşit Tükel yerine atanan yandaş Mahmut Ak’a karşı üniversite içinden büyütülen muhalefet, hem üniversitelileri hem de toplumsal muhalefeti hareketlendirmişti.

Üniversitelilerin gerçek sorunları örgütlendiğinde ve kendi gündemini yarattığında, hem toplumsal muhalefetin hareketlendiği hem de iktidarı önemli ölçüde sınırlandırıldığı görülmüştür. Üniversitenin birikmiş sorunları ve üniversitede örgütlenmiş demokratik bir güç olduğu sürece, ne AKP üniversiteleri arka bahçesine çevirebilir ne de Erdoğan başkanlık hedefine ulaşarak ülkeyi daha da kaosa sürükleyebilir. Bu nedenle gençlik hareketi, “Bu dönemde üniversiteden bir şey çıkmaz.” diyerek hatalı yaklaşımlara kapılmamalı, tam aksine üniversitede bir güç merkezi yaratarak dışında bırakıldığı sürece aktif müdahalede bulunmak için inisiyatif almalıdır.

AKP’nin üniversiteye kendi eliyle yerleştirdiği cemaatçi kadroları tasfiye etmeye çalıştığı bugün, üniversitelilerin yıllara yayılmış taleplerinin, demokratik-özerk üniversite mücadelesinin meşruiyeti bir kez daha ispatlanmıştır. Cemaatin iktidara ortak olduğu dönemde de cemaate karşı mücadele eden üniversiteliler, “Hepiniz oradaydınız be!” diyerek cemaat eliyle, gerici kadrolaşmayla üniversiteleri ele geçirmeye çalışan AKP’yi teşhir etmeli, üniversiteyi yönetme iddiasıyla hareket etmelidir. Bir senedir “savunuyoruz” diyerek kavgasını verdiğimiz üniversite, AKP-Cemaat eliyle kirletilen üniversiteler değildir. Savunduğumuz; söz-yetki ve karar hakkımızın olduğu, zenginlerin değil halkın yararına bilgi üreten, gerici otoritelerin barınamadığı, barınmadan ulaşıma temel haklarımızın parasız sağlandığı demokratik üniversitelerdir. Şimdi tüm bu pisliğin ortasında demokratik üniversiteyi kurma iddiasıyla yola çıkmanın, bu iddiayı demokratik bir ülke kurma iddiasıyla büyütmenin zamanıdır. Bunun için yapılması gerekenlerden birisi şüphesiz üniversitelilerin gerçek sorunlarına odaklanmak, bu sorunların çözümünü örgütlü hale getirmektir. AKP’nin yıllarca üniversitelilere adeta tek alternatif olarak sunduğu gerici cemaat yurtlarını darbe girişimiyle birlikte kapatmak zorunda kalışı, yetersiz ve niteliksiz KYK yurtları, açıkta kalan üniversiteliler, kira fiyatlarının artışı üniversitelilerin gerçek sorunudur.

Bu soruna karşı verilecek barınma hakkı mücadelesi, demokratik üniversite treninin yalnızca bir vagonudur. Tüm vagonlar hazırlandığında tren yola çıkacak ve daha önce olduğu gibi tüm trenleri hareketlendirecektir. Vagonlar hazırlandığında ve tren yola çıktığında, ilk durak demokratik üniversite, ikinci durak demokratik ülke olacaktır. Trenin gitmek istediği duraklara varabilmesinin birinci koşulu, raydan çıkmaması, oradan oraya – gündemden gündeme – savrulmamasıdır. İkinci koşuluysa, hem trenin lokomotifi olan ve bildiği yolda gitmesini sağlayan hem de çok daha uzun vadeli mücadeleler için toprağın kazıcısı köstebekler olan üniversitelilerdir.

 

1- Sokağa çıkma yasaklarına ve sürmekte olan savaşa karşı bir bildiri yayınlayan akademisyenleri Erdoğan’ın hedef gösteren açıklamasının ardından akademisyenler hakkında adli ve idari süreçler başlamış, akademisyenlere yönelik baskı tüm üniversitenin gündemi haline gelmişti.
2- 2014 yılında IŞİD’in Kobane’ye yönelik saldırısı gündemdeyken İstanbul Üniversitesi’nde IŞİD destekçisi çete üniversitelilere saldırmış, üniversiteliler saldırılara kitlesel eylemlerle cevap vermişlerdi. Yine geçtiğimiz yıl İTÜ’de gerici çeteler üniversitelilere “Ahrar’uş Şam onurumuzdur!” diyerek saldırmışlardı.