Paris’in sokakları neden bu kadar geniş?

20 Aralık 2018
Üniversiteli Gazetesi, sayı 58,

Dar sokaklar ve yıkılmaz barikatlar direnişlerin bastırılmasının önündeki en büyük engellerden biriydi. İşçilerin kaldırım taşlarından ördükleri barikatların her biri kale işlevini kazanıyordu. Haussmann’ın yeniden inşa ettiği Paris’te, artık dar sokakların yerini geniş bulvarlar ve bulvarların bağlandığı geniş meydanlar aldı

Direnişler kenti Paris, direniş çetelesine bir çentik daha atmakta. Tarihi mirasında Fransız Devrimi, 1848 ayaklanması ve Paris Komünü gibi büyük direnişler barındıran Paris’in geniş sokakları bugün çok yeni bir harekete ev sahipliği yapıyor. İsmini, Fransa’da her araçta bulundurulması zorunlu olan sarı güvenlik yeleklerinden alan “Sarı yelekliler hareketi” 17 Kasım’dan beri akaryakıt zammına karşı Paris sokaklarını direniş alanına çeviriyor.

Paris sokaklarını yelekleriyle sarıya boyayan direniş dünya medyasında boy gösteriyor. Yelekleri giyenlerin sağcı mı solcu mu olduğu tartışması bir yana Gezi direnişinde sokak sokak barikatlarda direnenler olarak Paris’e baktığımızda direniş alanları biraz ilgi çekici. Akıllarda şu soru beliriyor “Paris sokakları neden bu kadar geniş?”

Sorunun cevabı, yine Paris’in direnişlerle dolu tarihinde. Özellikle Sanayi Devrimi sonrası endüstriyel üretim alanları kentlere taşınabildi. Bununla birlikte kentli proleterler ve burjuvalar aynı kamusal alanı paylaşmak durumunda kaldı. Özellikle 1848’te olduğu gibi her an toplumsal dönüşümlere hazır olan kentte egemenler sokaklarda kurulan barikat kâbusları görür oldu. Böylelikle dönemin ilk “kentin yeniden organizasyonu” tartışmaları başlamış oldu. 1853’te III. Napolyon tarafından Paris’i yeniden inşa etmekle görevlendirilen Georges Eugéne Haussmann, bugünün “modern kent” anlayışının ilk tohumlarını attı.

1789’dan beri toplumsal hareketlerin kalbi olan Paris, dar sokakları sayesinde metrelerce uzunlukta barikatlar kurabilmek için çok elverişliydi. Dar sokaklar ve yıkılmaz barikatlar ise direnişlerin bastırılmasının önündeki en büyük engellerden biriydi. İşçilerin kaldırım taşlarından ördükleri barikatların her biri kale işlevini kazanıyordu. Haussmann’ın yeniden inşa ettiği Paris’te, artık dar sokakların yerini geniş bulvarlar ve bulvarların bağlandığı geniş meydanlar aldı. Paris kaldırım taşlarından arındırıldı, cadde genişlikleri 160 metreye kadar çıkarıldı. Böylece kolluk güçleri daha mobilize oldu, her köşe başında metrelerce uzunluktaki barikatlar kurulamadı, büyük meydanlar ise dilendiğinde topçu mevzilerine dönüştürüldü. Napolyon tarafından “dahiyane” olarak görülen Haussmann’ın kent projesi daha sonra Robert Moses tarafından revize edilerek New York’ta da uygulandı. Haussmann’ın kent mimarisi gerçekten de egemenler için dahiyane bir fikirdi.

Haussmann kenti sadece direnişi kolayca kırabilmek için yeniden inşa etmemişti. Şehrin yeniden inşasında binlerce işçi istihdam edildi. İşsizliğin yarattığı kriz bir müddet geciktirildi. Sanayi Devrimi ile kamusal alanları paylaşan proleterler ve burjuvalar birbirlerinden ayrıldı. Kent artık kafeler, mağazalar, lüks konutlar ve işçi mahalleleri olarak ikiye ayrıldı. Kenti inşa edenler kentten uzaklaştırıldı. Kent merkezleri sermayenin yeni birikim kanalı ihtiyacını giderecek şekilde tüketim merkezlerine dönüştürüldü. Kent artık mağazalardan, kafelerden yani lüks tüketim mekânlarından geçilmiyordu. Kentten dışlanan işçilerin isyanı bu sefer de 1871’de Paris Komünü’yle ayyuka çıktı. Kentin asıl sahibi işçiler tam 73 gün boyunca Paris’i geri alabildi. Napolyon’un ise Komün’e cevabı bütün şehri dümdüz etmek pahasına direnişi bastırmak oldu. Paris bugünkü halini Komün sonrası yeni Haussmancı dönüşüm ile kazanmış oldu.

Henüz bir devrime tanıklık etmiş olmasa da Taksim’in direniş çetelesi de bir hayli kabarık. Birer direniş alanı olarak 1800’lerin Paris’inden bugünün Taksim’ine bakacak olursak gördüğümüz şey bir nevi “yerli ve milli haussmanncılık” yani kenti ve kent hayatını egemenlerin mevcut politikaları doğrultusunda dönüştürmeleri. Taksim meydanına yapılan cami ve Gezi ile özdeşleşen AKM’nin yıkılması iktidarın isyanla olan hesaplaşmasıdır. Böylelikle isyan fikri toplumun belleğinden kazınmaya çalışılmaktadır. Taksim’e bir direniş mekânı olarak bakarsak Narmanlı Han’ın restorasyonu ve Emek Sineması’nın sözde taşınması ancak bir anlam kazanmaktadır. Son günlerde AKP’nin Gezi’yi tekrar itibarsızlaştırma çalışmaları gösteriyor ki iktidar isyan fikrini toplum belleğinden silmek için programa sahip.

Fakat unuttukları bir şey var. Paris’te işçilerin barikat kurmasını engellemek için 120 metrelik bulvarlar inşa etmelerine rağmen Komün’ün barikatları 73 gün boyunca aşılamadı ise, nasıl ki sarı yelekliler bugün hala direnebiliyorsa, bizler de tıpkı Gezi’de olduğu gibi AKM’nin yerine dikecekleri o yapıya direnişin belleğini kazıyacağız. Mesele kentin dar sokaklarında değil, isyanın gerçek olmasında.

Üniversiteli Gazetesi

Yorum gönder