Ne Darbeci/Sivil Diktatörlüğe Teslim Oluruz Ne Demokrasi Kavgasından Vazgeçeriz!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi, Şişli,

20 Temmuz 2016 | Çarşamba

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi göstermiştir ki Türkiye’de hâkim siyaset ve onun bağımlı olduğu emperyalist ilişkilerin çok boyutlu bir krizi vardır. Ne darbeciler halk için hayırlı bir yola çıkmıştır ne de AKP/Saray darbecilere karşı demokrasiyi savunmuştur. İki tarafın birbirini tasfiyeye yönelik çabalarında şimdilik başarılı olan taraf, mevcut iktidarın tarafı olmuştur. ABD’nin ise darbe girişiminin ilk saatlerinde olayı yalnızca izlemesi, sonrasında darbe karşıtı bir tutum alması göstermektedir ki ABD, ne AKP/Saray iktidarından vazgeçmiştir ne de Ortadoğu coğrafyasında farklı alternatifleri el altında tutmaktan vazgeçmiştir.

15 Temmuz 2016 şimdiden Türkiye tarihi sahnesinde yerini aldı. Hem darbe tekniğinin harekete geçirilmesi hem sonrasında yaşananlar açısından ortalık spekülasyon kaynıyor. Bizim spekülasyonlara takılmaya, komplo teorileri üretmeye ihtiyacımız yok. Ancak bilmeliyiz ki Türkiye siyaseti açısından yeni bir süreç şekillenecektir.

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi göstermiştir ki Türkiye’de hâkim siyaset ve onun bağımlı olduğu emperyalist ilişkilerin çok boyutlu bir krizi vardır. Ne darbeciler halk için hayırlı bir yola çıkmıştır ne de AKP/Saray darbecilere karşı demokrasiyi savunmuştur. İki tarafın birbirini tasfiyeye yönelik çabalarında şimdilik başarılı olan taraf, mevcut iktidarın tarafı olmuştur. ABD’nin ise darbe girişiminin ilk saatlerinde olayı yalnızca izlemesi, sonrasında darbe karşıtı bir tutum alması göstermektedir ki ABD, ne AKP/Saray iktidarından vazgeçmiştir ne de Ortadoğu coğrafyasında farklı alternatifleri el altında tutmaktan vazgeçmiştir.

Darbeye karşı kim ne yaptı?

Elde olan verilerden yola çıkarsak, şu an darbe girişimi başarısız olmuş ve TSK içerisinde muhtemelen Fettullah Gülen örgütlenmesini kat be kat aşan bir geniş ittifaka karşı tutuklama furyası başlatılmıştır. Bu yalnızca TSK içerisinde değil, aynı zamanda yargıda, kamu kuruluşlarında ve hatta polis teşkilatı içerisinde görevden uzaklaştırmalarla devam etmektedir.

Darbe girişiminin başarısız olması, kurduğu geniş ittifakın gevşek olmasına bağlı olabilir. Ancak neye bağlı olursa olsun, darbe girişiminin ilk anları sonrasında başarısız olduğu anlaşılacağı vakit polisin harekete geçmesiyle birlikte AKP teşkilatlarının SMS ve çağrılarıyla harekete geçirilen topluluklar medya tarafından “Darbeyi engelledi” diye şişirilmektedir. ‘Demokrasi kahramanı’ ilan edilen bu kesimler AKP/Saray iktidarı tarafından sokakta seferber edilmeye çalışılıyor. Ancak ilk günün sıcaklığının ardından sayılarında ve sokakta kalma sürelerinde gözlemlenen düşüş bunun çok fazla başarılamayacağının da ihtimalini gösteriyor. Üstelik attığı sloganlardan ve hareket biçiminden taleplerinin ‘demokrasi’ olmadığı da ortada. Zaten kendileri de itiraf ediyor bu durumu.

AKP dışında kalan meclis partileri de darbe karşıtı bir tutum takındılar. Ancak CHP ve MHP’nin darbe karşıtı mı olduğu yoksa AKP’yle yeni bir uzlaşı zemini mi aradığı belli değil. Daha çok siyasetin dizayn edileceği yeni bir süreçte aktif rol almak ve yeniden siyaset sahnesine dahil olmak üzerinden bir çabaları var. Bu da gerçek anlamda demokratik bir sürecin önünün açılmasını pek mümkün kılmıyor çünkü hem CHP hem MHP, AKP’nin arkasına yedeklenmiş durumdalar.

Polisin asker karşısında ‘zafer’ kazanmış görüntüsü ve sonrasında sosyal medyaya da yansıyan görüntülerle ortaya çıkan durum, polisin AKP/Saray’ın kolluk kuvveti olarak işlev gördüğü ve yeni siyasal süreçte inisiyatif arttıracağıdır.

Herkesin darbe karşıtı ve demokrasi havarisi kesildiği bu günlerde ise bu malum darbe karşıtları Alevi, demokrat ve solcu mahallelere saldırı girişiminde bulundu, kadınları taciz etti, LGBTİ+’ları “Sıra size de gelecek” diye tehdit etti. Ancak özellikle mahallelere yönelik saldırılarda kendi savunma mekanizmasını kuran halkın demokratik örgütlenme biçimleri, darbeye karşı da sivil saldırganlığa karşı da halk demokrasisinin nüvelerini bize sunmakta. Aynı şekilde kadın hareketinin ve LGBTİ+ hareketinin bugüne kadar biriktirdiği savunma deneyimleri, önümüzdeki dönem iki kötülüğe karşı alternatifi ortaya koymaktadır.

Darbeci YÖK’ten bugüne; Yekta Saraç ‘Darbeye karşı’

Herkes harekete geçerken YÖK Başkanı Yekta Saraç da rektörleri topladı. Talimatı verdi, üniversiteleri ‘Paralel yapı’ unsurlarından temizleyin. Bu nasıl bir cadı avına dönüştürülmek istenecek hep birlikte yaşayıp göreceğiz ama ‘Demokratik Üniversite’ talebinin ve mücadelesinin öneminin bir kat daha artacağı bir döneme giriyoruz. Kendisi de bir darbe ürünü olan YÖK’ün ve darbe sayesinde YÖK’ün başına geçmiş İhsan Doğramacı’nın açtığı yoldan gelişip serpilen vakıf üniversitelerinin ‘Darbe kınaması’ için sıraya girmesi komik bir durum olmanın ötesinde çelişkilerini de göstermektedir. Dolayısıyla bu çelişkiye yüklenmek, üniversitede ve memlekette oluşan kara havayı dağıtıp demokratik alanların fiili mücadeleyle kazanılmasının imkanlarını doğuruyor. Üniversitelerde şimdiden “Ne darbe, ne diktatörlük” demeye ve “Demokratik Üniversite, demokratik ülke” talebini güçlendirmeye başlamak gerekmektedir.

Özetle, 15 Temmuz darbe girişimiyle başlayan süreçte düzen içi her unsur bir taraf oldu. AKP/Saray ve asker zaten esas taraflar, radikal İslamcı çekirdek unsurlar sokakta gözükmeye başladı, CHP ve MHP ise AKP’yle kurabilecekleri yeni bir uzlaşı zemini arayışında darbe karşıtı kesildi. Polis zaten AKP/Saray rejiminin kolluk kuvveti olarak görevini yaptı.

Görevlerimiz: Özgücümüze güvenmektir

Bu sürece etkili bir unsur olarak bir tek halk müdahil olamadı. Gençler, kadınlar, LGBTİ+’ler, işçiler ve emekçiler açısından örgütsüz hareket etmeleri, durum karşısında şaşkınlığa düşmelerine sebep oldu. Bu halk hareketinin de gençlik hareketinin de kısmen kendi sorunu yani öznel durumudur. Bu durum aşılmadıkça, aşmaya yönelik davranmadıkça da aynı durum tekrarlanır. Örgütlü hareket etme kapasitemizi, siyasal sözümüzü daha güçlü söyleme ve insanlara ulaştırma çabamızı sürekli arttırma hedefiyle hareket etmemiz gerekecek bir dönem başlıyor.

Yeni durumlar yeni görevler getirir. Yine öyle bir durumla karşı karşıyayız. Faşizme, gericiliğe ve kadın düşmanlığına karşı mücadelenin güncel görevlerini yerine getirebilmek için ilk başvuracağımız yöntem basitçe örgütlenmek olmalıdır. Özgücümüze güvenerek örgütlenmek. Sadece bir kişi daha sayımızı arttırmak anlamında örgütlenmek değil, kendi kapasitemizi genişletmek, darbeye karşı gerçek demokratik bir alternatif olabilmek için, mücadeleyi her koşulda sürdürebilmek için örgütlenmek tek çaremizdir.

En kısa sürede ise AKP/Saray’ın bu durumda arkasına saflatıramayacağı güçlerin, kesimlerin örgütlü hareket etme kapasitesini hedef alması olasıdır. Bu durum karşısında çözümler üretmek en güncel ve yakıcı görevimizdir. Kendimizi organize etmek, üniversitelerin açılması sürecine hazır hale getirmek önemlidir. Bunun için manipülasyona açık, çarpıtmalarla dolu bir süreçte birebir görüşmeler, birim toplantılarının örgütlenmesi ve süreç değerlendirmesini gerçekçi bir biçimde yapmak önemlidir. Aynı şekilde sokağın gerçek sahiplerinin propaganda ve ajitasyon olasılıklarını zorlaması, düşünmesi ve geliştirmesi de gerekmektedir. En basit sticker yapıştırılması bile farklı bir sözün söylenebilmesi için kritik bir yerde durmaktadır.

Aynı şekilde eğer örgütlenirsek, örgütlü ve güçlü hareket edersek, yayılmaya çalışılan umutsuzluğu yener, karartılmaya çalışılan havayı aydınlatırız. Darbecilerle, AKP/Saray arasında gelişen politik kriz her ne kadar demokrasi mücadelesi verenlerin üzerine kara bulut gibi çökmeye yönelse de yanı başında patlayan bombalara rağmen bile ayakta kalan gençlik için üstesinden gelinemeyecek bir siyasal durum yaratamayacaktır. Karşımızda cesur bir kahramanlar topluluğu değil, krizi fırsata çevirmeyi ezber edinmiş korkak bir yaygaracılık var. Safları sıklaştıralım, yumruklarımız sıkı olduğu müddetçe bizim için bir yol var.