Haziran 20, 2016 Gençliğin yaz planı: Mücadelede yetkinleşmek! 20 Haziran 2016 | Bütün ülke siyasetinin, toplumsal yaşamın alt üst olduğu bir dönemden geçmekteyiz. Böyle bir dönemde üniversite mücadelesi de her alanda olduğu gibi yoğun saldırılarla, baskı ve kavgayla dolu geçti. Bu kadar saldırının, baskı ve kavganın elbette tek bir gerekçesi var: Tayyip Erdoğan’ın başkan olma isteği. Zaten hâlihazırda Meclisi işlemez hale getirerek, yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığına karışarak, gücü tek elde toplayarak fiili olarak işlettiği bir sistemi hukuki olarak kurumsallaştırmak istiyor. Böylece yeni anayasa yapacak, başkanlık gelecek ve Tayyip Erdoğan sermayenin, gericilerin isteklerini daha rahat yerine getirecek. Egemenler cephesinin isteği başkanlıkken; yoksullar, kadınlar, emekçiler ve gençler durmuyor. Düzenin her krizi bu kesimlerce direnişe dönüştürülüyor. Tacizci, tecavüzcü gerici zihniyete karşı kadınların yürüttüğü militan direniş, Tayyip Erdoğan’ın başkanlığı için arı gibi çalışan kurumların, vakıfların gerçek yüzünü her defasında gün yüzüne çıkarıyor. Yoksulların ve işçilerin her talebi, her grevi bir eyleme dönüşüyor ve patronların imdadına her defasında AKP’nin polisi yetişmeye çalışıyor. Karanlığın her yana yayıldığı bir süreçte ise İstanbul Erkek Lisesi’nden gelen “Işık ol!” çağrısı, liseler arasında dalga dalga yayılıyor. AKP’nin, Saray’ın kendi siyasal projesine gençliği ikna edemeyeceğinin ve gerçek anlamda ülkenin geleceği olan kesimlerin bu karanlığı kabul etmeyeceğinin en net göstergelerinden biri bu bildiriler. Yani düzenin her cephesi istikrarsız. Kürt sorununda çatışma siyasetine dönüldüğünden bu yana ülke yangın yeri. Her gün bir yeni gencin cenazesi kaldırılıyor. Sıkıyönetim tedbirleri her köşe başında. AKP, rejim krizini savaş politikalarıyla aşmaya çalışsa da süren savaş toplumun büyük bir kesimi için huzursuzluk yaratıyor. Üstelik savaş yükseldikçe taraflar savaşın başka yöntemlerini kullanmaya ve kör hedefli eylemler yapmaya başlıyorlar. İçerde aslan kesiliyorlar, hatta yedi düvele atıp tutuyorlar ama dış politikada söylediği her sözü unutan ve geri adım atan gelişmeler yaşanıyor. Rusya’yla uçak düşürülmesi sonrası gerilen ilişkiler şimdi arayı ısıtma çabalarına bıraktı kendisini. Bunda en önemli sebeplerden birisi düşen turizm gelirleri. İsrail’le aralar zaten düzeldi gibi. Sonuç olarak İsrail’in Filistin üzerinde uyguladığı baskı politikalarının bir benzeri bu coğrafyada Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de uygulanıyor. YPG’nin Münbiç operasyonuyla Fırat’ın batısına geçişi karşısında daha önce “YPG Fırat’ın batısına geçemez” diyenler hiçbir söz söyleyemedi. Dış politikada tutmayan hesaplar ülke içinde daha da sertleşmeyi tetikliyor. En son Orlando’da LGBTİ+’lere yönelik IŞİD saldırısı sonrasında AKP’nin yandaş medyasından yayılan nefret söylemleri, şimdi de yerini 19 Haziran Trans Onur Yürüyüşü ve 26 Haziran LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’ne yönelik gerici ve faşist gruplardan gelen tehditlere bıraktı. İstanbul Valiliği yürüyüşleri yasakladığını ilan etti ve 19 Haziran günü yapılan yürüyüşe polisler saldırdı. Yani bu tehditler bir nevi bahane edildi ve valiliğin işine geldi. Gerici ideolojinin beslendiği ve kendisini kurduğu bu gibi durumlara karşı LGBTİ+’lerin, kadınların özgürlük mücadelesinin kritik bir yerde durduğu süreçlerden geçiyoruz. Düzen cephesi, güçlü gözükmek için her şeyi yapıyor. Yasakların, baskıların, tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor. Ancak bu, onların ne kadar güçsüz olduklarını da iyi bir şekilde gösteriyor. Üniversiteyi savunmaktan kurucu bir harekete Gençlik hareketi, özellikle geçtiğimiz 1 Kasım itibariyle başkanlık için vites artıran rejimin üniversiteye bütün saldırıları karşısında bütün bir yıl boyunca direndi. Bu direniş etrafında bir savunma çizgisini de olgunlaştırdı. Gerici kurumlar, vakıflar üniversiteye ne zaman adım atsa karşısında Öğrenci Kolektifleri’ni buldu. Gericilerin üniversitede olgulaştırmaya çalıştıkları cami ve mescit taleplerine karşı üniversiteyi savunma çizgisi etrafında direnildi. Barış akademisyenlerinin bildirisi yüzünden tutuklanan akademisyenler, etkili bir kampanya süreciyle oluşturulan kamuoyu sayesinde serbest kaldı. Böylelikle üniversiteden doğru şekillenen barış talebi mahkûm edilememiş oldu. Gerici Ensar Vakfı hangi üniversiteye giderse orası bir direniş odağı oldu. Bir yıl boyunca gerici saldırılara karşı üniversite savunuldu. Ama bu savunma çizgisi mevcut üniversitenin varlığını korumaya yönelik değil, esas olarak üniversite fikrinin tarihsel olarak savunulması ve ileriye taşınmasına yönelikti. Bu savunma çizgisi etrafında da “Nasıl bir üniversite istiyoruz?” sorusuna cevap verebilecek bir takım ipuçları yakalandı. Üniversite kamusallığına saldıran dinci, ırkçı, cinsiyetçi tüm öğeleri temizlemek bunun bir başlığı. Üniversitenin işleyişini iktidardan bağımsızlaştırmak, demokratikleştirmek bir başka başlığı. Demokratik üniversite talebi ise alt başlıklarıyla beraber bugün ancak gericiliğe karşı laik bir üniversite savunusu olarak gerçekleşebilir. Tabii bir başka koşulu da üniversitenin tüm baskı ve denetim aygıtlarından, yani polisten, kameralardan, soruşturmalardan, özel güvenlik tehdidinden arındırılması. Bütün bir yıl olgunlaştırılan savunma çizgisinden niteliksel olarak kurucu bir iddiayı çıkarmanın koşulları oluşmuştur. Bugün diktatörlüğün inşası karşısında demokrasi talebi, üniversite cephesinden demokratik üniversite mücadelesinin taleplerinin netleşmesiyle, kurucu bir iddiayla mümkündür. Gençlik hareketi tüm aklını, fikrini kurucu bir iddiayı nasıl gerçek hale getirebileceğine yormalıdır. Elindeki araçları bu hedefle nasıl seferber edebileceğini, elde olmayan enstrümanları nasıl elde edeceğini iyi hesap etmelidir. Yeni bir dönemin ihtiyaçları eski alışkanlıklarla karşılanamaz. Tam da bu yüzden yaz ayları, gençlik hareketinin eski alışkanlıklar içerisinden yeni tarzını nasıl çıkaracağını tartışarak, üreterek geçireceği bir süreç olacaktır. Yaz planlarına eklenmesi gereken en önemli başlıklardan biri de gericilerin, Ensar Vakfı’nın yaz okullarıdır. Çocukları istismar eden bir kurumun çocuklara yönelik yaz okulları yapması kabul edilemez. “Okumuş insan halkın yanındadır” kampanyası, etki gücünün üzerine çıkmalı ve çocuk istismarcılarının karşısında özgürleştirici bir eğitimin, etkileşimin üniversitelilerin yıllardır biriktirdikleri sayesinde mümkün olduğu gösterilmelidir. Bu faaliyet ise yalnızca yaz aylarına sıkıştırılmamalı, sene boyunca gericilik karşısında etkili bir biçimde örgütlenme hedefiyle kurulan ilişkiler güçlendirilmelidir. Her yıl gerçekleşen Kolektif Yaz Kampı ise bu yıl hem içeriği bakımından hem de çağrıcılığı bakımından gençlik hareketinin kendisini yenileyeceği, becerileri geliştireceği ve kolektif yaşamın inşa edileceği bir haftayı örgütlemesi bakımından önemli. Gericiliğin baskısı altında yaşam alanlarımız daraltılırken ve piyasanın ihtiyacına yönelik tüketime endekslenirken, özgürlükçü bir ortamda üretkenliğe dayalı bir yaz kampı, gençliğin taleplerinin bir nevi nüvesini oluşturan alanlar olarak da örgütlenmektedir. Gençlik hareketinin, gençlik hareketinin aktif öznelerinin yaz planlarını yaparken hedefi kendisini yenilemek, mücadelede yetkinleşmek olmalıdır. Bu yüzden boşa geçecek hiçbir zaman yoktur. Her vaktimiz, her anımız kendimize ve mücadeleye katılacak yeni bir nitelikle meşgul olarak geçmelidir. Liselilerin isyanı gösteriyor ki herkese hitap eden, kendisini ayrıntılı bir şekilde anlatan bir dil, gençliği harekete geçirebiliyor. Edebiyatı seven, bilimle haşır neşir olan, ülke ve dünya siyasetinin her gelişmesini takip eden, özgürleşen insanlar topluluğu olarak örgütlenmek, yenilenmek ve yetkinleşmek, ülkeye ve dünyaya karanlık dışında hiçbir şey vaat etmeyenlere karşı daha iyi mücadele etmenin ön koşuludur. Biz bu koşulları yerine getirebilecek deneyime sahibiz. Sokakta ustalaştık; şimdi de fikri ve fiili hegemonya alanlarımızı genişletmek için en üretken, en direngen niteliklere sahip bir kuşak hareketini hedeflemeliyiz. Liseli arkadaşlarımızın yükselttiği sese, üniversiteden ışık olarak karanlığın karşısına dikilmek için koşullar müsait, yol açık.
Previous post 1 Mayıs’ta “üniversite kazanacak” demek için sokaklara, özgürlüğe Next post Ne Darbeci/Sivil Diktatörlüğe Teslim Oluruz Ne Demokrasi Kavgasından Vazgeçeriz!