AKP’nin oyununu hep beraber bozalım
05 Ekim 2012 | Cuma
Geride bıraktığımız yaz, hareketli, dolu dolu ve üretken bir dönem oldu. 7.’si düzenlenen Kolektif Yaz Kampı’nda aydınlar ve sanatçılarla tartışan, üreten ve eğlenen üniversiteliler, yeni dönem için enerji depoladı. Ardından, “Okumuş İnsan Halkının Yanındadır” diyerek gidilen yoksul mahallelerde, 1 ay boyunca çocuklarla ve aileleriyle 4+4+4’e karşı alternatif bir eğitimin modeli oluşturuldu. Trabzon’dan Adana’ya, Van’dan İstanbul’a kadar büyük bir yaygınlıkla yapılan kampanya, çocuk şenlikleriyle sonlandırıldı. Kuşkusuz yaz döneminin en büyük gündemlerinden biri, AKP’nin “parasız eğitim” hamlesi oldu. Harçları kaldıracağını açıklayan Erdoğan’ın parasız eğitim açıklaması, 2. öğretim öğrencilerinin haklı tepkisiyle, daha başlayamadan bozuldu. Harçları kaldırma hamlesiyle aslında daha büyük bir piyasacı saldırının ön hazırlığını yapan AKP, YÖK reformu tartışmalarını da ısıtmaya başladı.
Üniversitede neler oluyor?
AKP, 10 yıllık bir iktidar sürecine sahip. Bu süreçte, yarattığı yıkım saymakla ve yazmakla bitmez. 10 yıl içinde ülkeyi neoliberalizme entegre hale getirmek için gereken tüm işlemleri yaptı ve bunların yasal dayanaklarını oluşturdu. Tüm üst kurulları ve devlet aygıtlarını kendi kadrolarıyla doldurdu, ele geçirdi. Ancak 10 yıllık iktidarının sonunda bile üniversitelerde istediği başarıyı elde edebilmiş değil. AKP’liler hâlâ gittiği üniversitelerde bitmek bilmeyen protestolarla karşılaşıyor. Yanlarında polis ordusuyla gezdikleri görülüyor. Hatta Ankara Üniversitesi’nde, başbakanın katılacağı akademik açılışın yerine alternatif bir açılış düzenleniyor ve üniversitenin tüm bileşenlerinin yoğun olarak katıldığı bir alternatif açılış yapılıyor. Üniversiteyi 10 yılda istediği hale getiremeyen AKP, şimdi de YÖK reformu ile üniversitedeki en büyük piyasacı atağın planlarını yapıyor. AKP, paydaşlarla, yani patronlarla birlikte hazırladığı taslağı kamuoyuna açıkladı. Taslaktan çıkan sonuçlar: Patronların yönettiği, müfredatını patronların belirlediği kamu üniversiteleriyle kurulmasının önü açılan özel üniversiteler oldu. Akademisyenlere bilim üretebilecekleri güvenceli bir iş ortamı yaratmak yerine, performans değerlendirmesi kriteri getiren yeni taslak, Bologna sürecinin uygulandığı üniversitelerde fiilen işleyen durumun tüm üniversitelerde uygulanmasını öngörüyor. Üniversiteye ayrılan kamu ödeneğinin kesilmesiyle üniversiteleri sanayiyle işbirliğine iten reform, toplamda üniversitenin mali ve idari yapısını değiştirerek şirketleştirmeye itmektedir. Üniversitenin toplum yararına bilgi üretmekten tamamen arındırılıp, sermaye yararına çalışan bir arka bahçe olarak yeniden üretilmesi ve sermaye için uluslararası düzeyde bir pazar haline getirilmesi, üniversiteliler açısından gelecekte büyük sorunlar doğuracaktır. Paralı eğitimin giderek daha yeni yöntemlerle artması, yoksul halkın çocuklarına kapalı üniversite kapıları yaratacaktır.
Üniversitelerdeki dönüşüm hazırlıklarını yaparken, üniversitenin içinde karşılaşacağı tepkiye karşı önlem almayı da unutmuyor AKP. Yaz aylarında disiplin yönetmeliğinde sözde devrim niteliğinde bir değişiklik yapan AKP’nin demokratikleşme diye tanıttığı disiplin yönetmeliğinden, demokratik hakların cezalandırıldığı bir kurallar yığını çıktı. Anadolu Üniversitesi’nde kayıt döneminde yaşanan 75 gözaltı ve Ankara Üniversitesi’nde standa saldıran ÖGB, yeni yönetmeliğin getirdiği demokratikleşmeyi gözler önüne seriyor. Darbeden kalma yönetmeliği aratmayan, hatta taciz, tecavüz olaylarına verilen cezaları da hafifleten yönetmeliğin demokratik rüzgarından gericiler yararlanmaya çalışmakta. Üniversite açılışlarında masa açıp, broşür dağıtmak isteyen gericiler — AKP Gençlik Kolları Kongresi’nde alınan “üniversitede çalışma yapılmalı” kararına da bakılırsa — AKP’nin en az oy aldığı yer olan üniversitelerde, yerel seçimlerin de etkisiyle hareketlenmeye çalışacaklar. Paralı eğitime karşı çıkan üniversitelilerin karşısında da yine gerici ve faşistlerin olacağı şüphesizdir.
Üniversite, piyasacı ve gerici saldırganlığın yoğunlaşacağı bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak ülke gündeminde de AKP, çok fazla yıkım yaratmaktan geri durmuyor:
Suriye meselesinde çok önceden söylenenler artık yaşanmaya başlandı. Emperyalizmin aktif taşeronu olarak Ortadoğu’da rol kapmak için can havliyle savaşan AKP, Türkiye topraklarına top mermilerinin isabet etmesine sebep olmuş oldu. Aylardır savaş ve nefret söylemini yükselten AKP, Akçakale’de yaşananların ardından mecliste tezkereyi de çıkarttı. Tezkerenin yetkileriyle savaş hükümeti olan AKP, her an her türlü sınır ötesi operasyonu yapabilme yetkisine bürünmüş oldu. Tezkerede geçen cümleye göre, herhangi bir sınır ötesi operasyon — hangi ülkeye olursa olsun — için de izin çıkmış oldu. Yani AKP, Suriye dışında da emperyalistlerin hedef gösterdiği herhangi bir ülkeye saldırabilecek. Özgür Suriye Ordusunun Esad’la savaşırken kalkan olarak sırtını yasladığı AKP yüzünden 5 masum insan hayatını kaybetti. Ancak buna rağmen AKP, bu savaşın tarafı olmaktan kaçınmak yerine, kendi doğrudan savaşa girmek için uğraşmakta. AKP, halkları ölüme sürükleyen vahşi bir iktidar olarak Ortadoğu’da telafisi olmayacak yanlışlar yapmaktadır. Dış politikada bu kadar vizyonsuz ve başarısız bir süreç yöneten Davutoğlu ise gereken tehditleri dışında bir şey söylemez hale geldi. Akçakale’nin hemen ardından misilleme yapan TSK, Suriye sınırında bombaladığı Suriye üsleri ile Özgür Suriye Ordusuna alan yaratmaktadır. Bunca kirli pazarlığın ve çirkin oyunların bedelini bölgenin masum insanları yaşamlarıyla ödemektedir. AKP’nin kan, intikam ve gözyaşı dışında hiçbir işlevinin kalmadığını söylemek yanlış olmaz.
Öte yandan Kürt sorununda hala barışçıl bir adım atmayan AKP, aksine savaşı kızıştırıyor. Hatay’da El-Kaide’yi besleyip Hatay’ın yerli halkına polisle saldıran, savaş bütçesi yaratmak için zamlarla halkın cebine yeni soygunlar yapan, 4+4+4’ün günlük pratik sorunlarını bile çözemeyen AKP’nin iç politikada yaşadığı kriz giderek derinleşiyor. Her geçen gün yönetmeyi zorlaştıran bir uygulamaya imza atan AKP, her zora girdiğinde yaptığı gibi yine baskıyı arttırmaya sarılacaktır.
İç politikada, dış politikada ve üniversitede bunca hamle yapmaya uğraşan AKP, bir yandan da kendi iç tartışmalarıyla uğraşıyor. 30 Eylül’de yapılan AKP genel kongresinde, göründüğü kadarıyla parti içi dengeleri yeniden kurmak, ülkeyi yönetmek kadar zorlaştı. Ülkeyi yönetirken ırkçı-mezhepçi bir tavır takınan AKP, parti içinde ise ciddi bir yenilenmeye gitmek zorunda kaldı. Manifesto beklentili kongreden, olan bitenin konuşulduğu bir kongre çıktı; 2023 vizyonu 2071’e çıktı. Başbakanın talebi net: “Bana 59 yıl daha verin, muhteşem bir ülke yaratayım!”
Değerlendirme ve sonuç
AKP, elini attığı her yerde kan ve talan getiriyor. İşin özü budur; Suriye’de savaş körüklerken “barış elçisi”, üniversiteyi sermayeye peşkeş çekerken “YÖK’ü kapatan, darbeyle hesaplaşan iktidar”, disiplin yönetmeliğini değiştirirken “demokrat” olmayı da ihmal etmiyor. AKP’nin 2’li karakteri, en saldırgan olduğu noktada en melek yüzüyle ortaya çıkıyor. Hele ki yaptığı zamları bile “terörle mücadeleye destek” diye pazarlamaya çalışan AKP, yaklaşan yerel seçimler öncesi oy kaygısıyla birlikte oyun içinde oyun oynayan bir iktidar olarak karşımıza çıkıyor. İktidarının meşruiyetini ve sürekliliğini sağlamak için bu oyunları oynamaya ihtiyacı olan AKP’nin krizini derinleştirmek, ancak bu oyunların bozulmasıyla mümkün olacaktır. YÖK reformunda, Suriye meselesinde, Kürt sorununda ve zamlarda attığı her adımda AKP’nin işini bozmak, yaklaşan 6 Kasım öncesi üniversitelilerin yükselme dinamiği olacaktır. Kolektifler, her zamankinden daha büyük ve yaygın olarak yapılan saldırıları püskürtmek için bu sonbaharı her alanda bütünlüklü bir mücadeleyle geçirmeli. 6 Kasım’a, AKP’nin oyununu bozma iddiasıyla giden Kolektifler, parasız, demokratik ve kamusal üniversiteleri; barışın ve kardeşliğin ülkesini kurmak için AKP’yi attığı her adımda durduracaktır. Bu sonbahar, her alanda büyütülmesi gereken direnişlerle AKP’yi gerileten ve üniversiteden kovan bir dönem olarak örgütlenmeli.
Öğrenci Kolektifleri, her an her saldırıya karşı hazır. AKP’nin oyununu üniversiteliler bozacak!