Üniversiteden memlekete yıkıntılar arasından geleceği kurmaya!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

25 Mart 2023 |

Maraş Pazarcık merkezli gerçekleşen 7.7 şiddetindeki depremin üzerinden 40 günden fazla zaman geçti. Acılarımızı öfkemize, öfkemizi acılarımıza kattığımız bu kırk gün hafızalarımızda, devlet ve deprem siyasetiyle birlikte derin ve diri bir şekilde yerini alıyor. Koca bir ay boyunca ‘devlet nerede?’ sorusunun cevabı Kızılay’ın çadır satmasından mülteci düşmanlığına, dayanışma noktalarına yapılan saldırılardan sosyal medya sansürlerine kadar varan örneklerle çok net verildi. Aynı zamanda devlet ve deprem siyasetini Hatay’da, Maraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da gördük. 10 ili yerle bir eden rant siyasetinin sonucunda enkaz altında kalan neoliberal politikaların çöküşünün yansıması oldu. Depremin ilk gününden itibaren büyük bir koordinasyonsuzluk durumunun tek sebebi ‘hazırsızlık’ mıydı? Yapılan imar afları, AFAD-Kızılay gibi kurumların çürümüşlüğü, yaşamı değil de sermaye birikimini önceleyen tüm politikalar zaten deprem sürecine dair bir hazırlık olmadığını gözler önüne seriyor. Depremin gerçekleştiği saatten bir saat sonrasında yıkımın büyüklüğünün bilgisi, yetkili kurumların elindeydi. “Bizi bile bile ölüme terk ettiler.” sözünün gerçekliği ‘hazırsızlık’ ve ‘koordinasyonsuzluk’ üzerine söylenecek tüm sözlerin ve bahanelerin altının ne kadar kof olduğunu belli etti.

AKP iktidarı boyunca kamu kurumlarının birer birer özelleştirildiğini, içinin boşaltıldığını ve yandaşlara hibe edildiğini zaten biliyorduk, görüyorduk. Depremle birlikte, bu kurumlardan AFAD ve Kızılay da kendi payını gözler önüne serdi. Çadır satmaktan, kan ticareti yapmaya kadar devletin kurumlarının çürümüşlüğünü net haliyle yansıttılar.

Devlet, halk yaşam çığlığı atarken ne yapıyordu? “Devlet yok.” diyen halkla dayanışan ve kentleri yeniden inşa edeceğiz diyenlere karşı ekran önlerinde hakaret ederken sırt sırta verdiği cemaatlerle ve tarikatlarla yeni gelişmeler ortaya çıkardı. Deprem bölgesine kuran kursu açmaktan, arama kurtarma esnasında tekbirler getiren TÜGVA’ya ve refakatsiz çocukları tarikatlara teslim etmeye kadar pek çok örnek bize felaket süreçlerinde AKP’nin, yüzünü döndüğü tarikat-cemaatleri nasıl işlevlendirdiğini gösterdi.

Acılarımızı birlikte sarmak, 40.000’in üzerinde insanın hayatı üzerinden yükselen kibirli bakışların hesabı sorulsun diyedir!

Bir kez bile geç kalmadılar

Üniversite üzerine bugüne kadar söylenmiş tüm iddialı sözler yıkıntılar arasından gerçekliğe kavuştu. Felaket üzerine felaket yağan bir kürede asıl felaketin sermaye hırsı ve AKP iktidarı olduğunu bir kez daha en net haliyle gördük.

Üniversiteliler, ilk günden itibaren deprem bölgelerinde arama kurtarma çalışmalarından depremzedeler için en temel, acil ihtiyaçların dağıtımına kadar seferberlikle öfkeyi ve umudu yeşertti. Herhangi bir toplumsal felaket gerçekleştiğinde ilk refleksi felaket bölgesine gitmek ve yaraları birlikte sarmak olan üniversiteliler zaten yıllardır her yaz yoksul mahallelerde çocuklarla yaptığı etkinliklerden aldığı deneyimle deprem bölgelerinde de çocuklara nefes alma ve iyileşme aralığı yarattı. Sadece çocuklarla da değil üniversite sınavına hazırlanan liselilerle de sağlanan bir aradalık yaşamsal oldu. Yaşam alanı haline gelen çadırlara hapsoluşun getirdiklerini birlikte değiştirmekten, ders çalışmaya ve soru çözümlerine kadar kapısı kapatılan üniversitelerden deprem bölgesine yeni bir kapı açarak dayanışmayı taşıdı.

Her üniversitelinin kendi alanında öğrendiği bilgileri bir seferberlikle deprem bölgesindeki halkla buluşturması ve benim de yapabileceklerim var diyerek harekete geçmesi üniversitenin yaşamı yeniden kurma potansiyelini ortaya koyuyor. Uzun süre sonra, dönemin kuşağında unutulmuş ya da hiç görülmemiş bir üniversiteli kimliğini sahada, Türkiye’nin dört bir yanındaki üniversitelerden gelen üniversitelilerle birlikte yeniden oluşturmak zihinlerde “başka bir yaşam mümkün!” fikrinin fitilini yaktı. “Üniversiteli olmak nedir?” diye bir soru sorduğumuzda şimdi deprem bölgesinden bu soruya en güçlü cevabı verebiliyoruz. Üniversiteli olmak deprem bölgesinde halkla dayanışmaktır. Okulu yıkılmış, kapanmış çocuklar için okul olmaktır. Üniversiteli olmak kent kent isyanı büyütmektir. En çok da yıkıntılar arasından memleketi yeniden kurmak için seferber olmaktır!

Yine zehirli oklar üniversitede: Üniversite ve eğitim

Kampüsler online eğitim kararıyla tekrar kapatıldı. Üniversiteliler için bile niteliksiz ve yetersiz olan KYK yurtları, deprem bölgesinden gelenler için açıldı. 1000 odalı Saray da, boş konutlar da, oteller de devlet için bir seçenek olmadı. İki yıl öncesinden aşina olunduğu gibi yurtlar apar topar terk edildi. Eşyalarımız çöp poşetleriyle odalarımızın kapısının önüne bırakıldı. Üniversiteliler yine yurtsuz bırakıldı.

Pandemi sürecinden alıştırıldığımız online derslere geri döndük. Online eğitim kararı, alındığı ilk günden itibaren üniversitelilerde ve akademik camiada büyük bir öfkeyle karşılandı. Yine ilk gözler üniversiteye çevrildi, ilk vazgeçilen üniversite ve eğitimin ta kendisi oldu. Online eğitim kararı sadece KYK yurtlarını depremzedelerin kullanımına açmak için değil üniversitelileri siyasetten ve yaşamın gerçeklerinden uzaklaştırıp aile evlerine hapsetmek için de alındı.

Memleketine ve geleceğine sahip çıkmak isteyen üniversitelilerin öfkesinin kent merkezlerinde yankılanmasından gelen bir korkuyla hala üniversiteler kapalı. Ama iktidarın ilk vazgeçtiği ve zapt edemeyeceği üniversite yıkımın ve çürümüşlüğün hesabını sormasını elbette ki bilecektir! AKP iktidarı sürecince piyasaya sınırsız açılan, niteliksizleştirilen, içi boşaltılan, kayyumlarla yönetilen üniversitenin sınırları, son yıllarda iktidarın bir kaçış yöntemi olarak dijital alanlarla belirleniyor. Ama ne isyanımız ve ne de irademiz bu sınırları kabul eder!

Üniversiteyi ve memleketi yeniden kurmaya

İktidar toplumsal yaşamın her yanından patlak veren krizleri artık yamayarak yönetemez haldedir. Bir yıl zaman istemekle çözülemeyecek, yerleşik hale gelmiş yıkıntılar üzerinden büyüyen rant siyasetinin gençliğe ve halka vaat ettikleri sadece kırıntılardır. Tarikatlardan, sermayedarlara kurulan birlikteliklerin memleket yönetme kapasitesi yoktur. Bizler ne verilen kırıntıları kabul ederiz ne de geleceğimizi teslim ederiz! Üniversitelilerin biriken öfkesi dört bir yandan büyüyor. Öfkesiyle birlikte yaşamı yeniden kuracak iradesi de keskinleşiyor. Şimdi yola koyulma vakti. Samandağ’da depremin 40. gününde ölülerinin yasını tutmaya giden Hatay halkının dediği gibi “ME RIHNA, NIHNA HON!” Gitmiyoruz, Buradayız!

11 ili etkileyen yıkımın enkazını ancak bilimsel bilgiden arındırılmış üniversitelerden çıkıp bilimin ışığında, üniversitenin aklıyla kaldırabiliriz. Üniversiteyi de memleketi de yıkıntıların arasından yeniden kurmaya!