Üniversite HAYIR seferberliğine
Mayıs 2017 |
Memleketin dört bir yanını saran, milyonlarca üniversiteliyi seferber eden, kolay yaygınlaşabilen, basitçe kendini tanıtabilen ve anlatabilen bir kampanya için tüm üniversitelilerin el birliğine ihtiyaç var.
Yakın zamanda bir seçim yapılacak. “Hayır” ile “Evet” arasındaki matematik, ülke idaresindeki yeni sistemi belirleyecek. Yıllardır dillendirilen, yavaş yavaş ısıtılan başkanlık sevdası, ufuk çizgisinden, kapımızın önüne kadar geldi. “Biz”le “Onlar” arasındaki mücadele, referandum sandıklarında yeni bir aşama kazanmış olacak. Bizler üniversitenin ve ülkenin onurlu, özgür geleceğine; onlar bir kişinin, “Tek Adam”ın istikbaline oy isteyecekler. Sokağın da sandığında, eşitliğin de hürlüğün de kavgası; tek bir kişiye karşı hepimiz arasında geçecek.
Işık hızıyla, tartışılmadan, eleştirilemeden, kavga gürültü meclisten geçen teklif; bugünle yarın arasındaki belirleyici denklem rolüne soyunuyor. Onlar hazırlıklara erken başladı. Biz patlamalardan sonra ölümlere çare ararken, onlar başkanlık yoluna “kan” kırmızı halılar serdi. Biz savaşa, katliama, yoksulluğa kökten çare için didinirken; onlar savaş, katliam, yoksulluk tehdidiyle başkanlık dayatması yaptılar.
Evet cephesinin sözü belli: “Erdoğan’ı başkan yapalım, bütün sorunlar çözülsün.” Buna kısaca “bütün sorunlar” deniyor. Çünkü eğer saymaya başlanırsa bitmek bilmeyen bir liste, iktidar faturası olarak elde kalıyor. Listede yok yok. Dış politikası savaş bataklığına saplanmış, ülke cihatçı çetelerin eylem sahası haline gelmiş, Nusra’cılar polis içinde örgütlenmiş. Ülke içinde halklar, birbirini boğazlayacak duruma itilmiş, mezhepçi ve ırkçı çığırtkanlık, devlet destekli linçlere, hedef göstermelere yol açmış. Doların önlenemez yükselişine, TL’nin değer kaybına çözüm üretilememiş, bedeli halkın faturalarına yüklenmiş. En büyük ittifaklar gerici cemaat ve tarikatlarla kurulmuş, kamu olanakları dini gruplara akıtılmış, Gülenciler darbe yapmaya kalkışmış. Ensarcılar çocuklara tecavüz etmiş. Süleymancılar yoksulun çocuğunu, kapatılan devlet yurdu yerine kurdukları tarikat yurdunda, yangında öldürmüş. Göçük altında kalan işçiye kader, öldürülen kadına fıtrat, üretici köylüye kota, özgürce akan dereye HES, dağlara siyanür, ovalara OSB, parklara AVM, işçiye grev yasağı, muhalif akademisyene işten çıkarma layık görülmüş. Arap emirine Sürmene’de yanan ormanda inşaat sözü verilmiş, Cengiz Holding’e madenler peşkeş çekilmiş, OHAL kararnameleri patronların ekmeğine yağ sürmüş, özel istihdam bürolarında güvencesiz işe dahi muhtaç işsiz orduları yaratılmış. Saray’a yakın durana güzellikler, Saray’ın karşısına çıkanlara cezaevleri sunulmuş. Medya tutsak, bilim tutsak, dil tutsak, gece tutsak. İnternet sansürlü, televizyonlar kapalı, gazeteler yasaklı, kitaplar suçlu.
Bu enkazı yaratan onlardı. Bu enkaz, yetkilerini halka karşı kullandıkları ve sahip oldukları yetkilerle kendi gemilerini yürüttükleri için oluştu. Her tarafı çürümüş, yama tutmaz bu enkaz; kendilerini de yutmasın diye tüm güce, tüm yetkiye sahip olmak istiyorlar. Tüm diktatörler gibi, kendilerini kurtarırlarsa, ülkenin de kurtulacağına herkesi inandırmaya çalışıyorlar. Büyük patronlar, Saray soytarıları, yandaş kalemşorlar, paralı troller, maaşlı ajitatörler de diktatörün yanında durarak kendilerini kurtaracaklarını sanıyorlar. Ancak bu çöküş, ilk önce onları bataklığa saplamaya mahkûm. Hitler düşerken, Nazi Partisi ayakta kalmadı. Goebbels servetini katlayamadı. Hitler tarzı yönetimle sorunu olmayanlar olabilir ama Hitler’in sonunu yaşamaktan da kaçınamazlar.
Bu ülkeyi bu hale getirenler, kendilerini garanti altına alarak ülkenin refaha kavuşacağını iddia ediyorlar. Ancak bu sorunları yaratan gerekçe, Erdoğan’ın yetki azlığı değil, doğrudan doğruya kendisiydi. “Hayır” cephesine düşen ilk ve en büyük görev, 78 milyon insanın Erdoğan’dan daha büyük ve önemli olduğunu anlatmaktır.
Gençlik ne yana düşer, başkanlık ne yana?
Bu ülkenin genç kuşakları için Erdoğan’ın iktidarda olmadığı bir siyasal dönem hatırlanamayacak kadar uzakta kaldı. Erdoğan, gençliği ikna edecek, gençliğin gelecekle ilgili en temel beklentilerini karşılayacak ya da gençliğin bugün içinde bulunduğu tarihsel anı taleplerine uygun hale getirecek tek bir politika ve program geliştiremedi. AKP’nin gençlikle ilgili en temel programı dindar nesil yetiştirme planıydı. Eğitim alanındaki temel icraatları, liseleri İmam Hatipleştirmek, üniversiteleri de bilimsel bilgiden, özgür tartışmalardan arındırmak ve arka bahçe haline getirmekti.
Onlar, gençliğin yaşam tarzına müdahaleyi kendilerine hak gördü. Gençliği itaat etmeye, olanı kabullenmeye, umutsuzluğa zorladı. Üniversiteleri sermayenin rant kapısı haline getirdi. Gerici kadrolaşma ile üniversite eğitimini ve idaresini tek tipleştirdi. Bilimsel eğitimden, özgür düşünceden, laiklikten ve barıştan yana olan hocalar görevlerinden uzaklaştırıldı. Yüksek lisans mülakatlarında dahi “reise bağlılık” yoklaması yapılır hale geldi. Onlar, üniversitenin ilerici, sorgulayıcı, halk yararına bilim üreten, itaatsiz olan tarihsel misyonuna savaş açtı. Her defasında gençlik kendi kaderini kendi eline almak için ayağa kalkmanın yollarını üretti. İktidarın yalanlarını, zorbalığını ortaya çıkarmayı başardı. Geçen yıl liseler kapanırken, yandaş müdürlere ve gerici eğitime karşı isyan bayrağını havaya kaldırdı. Şimdi ülkenin en iyi liselerinden mezun olan gençlerden Evet oyu istemeye kalkacak. Aynı ODTÜ’de kendisini üniversiteden kovalayan üniversitelilerden oy istediği gibi.
Bu ülke gençliğinin eli kırbaçlı zorbalara teslim edeceği bir geleceği yok. Gençliğin bugüne ve geleceğe dair tüm umutlarını karartmayı kendine amaç edinen bu iktidara karşı gençlik “Hayır”ı büyük bir seferberlik içinde örgütleyecek.
Başkanlık sevdalıları ise gençliğin kendilerine yönelik tavrından ve oy davranışından haberdar. Başkanlık kampanyasını 1 yıl önce “Gençlik başkanlık istiyor” sloganı ile gençlik kolları aracılığıyla başlatmış olmaları tesadüf değil. Kampanya, belediyelerin ve parti örgütlerinin tüm çabasına ve maddi desteğine rağmen etki yaratmadı. Gençliğin değişim isteği ile Erdoğan’ın değişiklik önerisi arasındaki koca uçurum, paralı kampanyalarla kapanacak durumda değil.
Değişiklik teklifinin içine gençliği ikna etmek için madde koymayı unutmamış Erdoğan. Milletvekili seçme ve seçilme yaşını 18’e düşürmeyi teklif ediyor. Yani gençliğin siyasete katılımının önü açılmış olacak. Bu maddenin miting meydanlarında sık sık dile getirileceği aşikâr. Üniversitelere bunun şovunu yapmaya gelen AKP’lilere cevabımız ve yumurtalarımız hazır. Gençliğin siyasete aktif katılımıyla en büyük derdi olan Erdoğan’ın kendisidir. Paralı eğitime, harçlara karşı eylem yapan gençliğe “akıllı olun, akıllı” diyen de, demokratik hakkını kullanan öğrencileri manipüle etmek için “Biz de öğrencilik yaptık ama taşla sopayla yapmadık” diyen de kendisiydi. Yüzlerce öğrenciyi sırf siyasi görüşlerinden dolayı cezaevlerine dolduran da kendisiydi; üniversiteleri polis karakoluna çeviren de. Gezi’de siyasete katılma hakkını doğrudan, sokakta kullanan ve ara sokaklara konuşlanan polis-AKP’li çete karması katiller tarafından öldürülen Ali İsmail’in hesabını vermeden, gençliğe şov yapabilmenin olanağı olmadığını hatırlatmak, gençliğin görevidir.
Gençlik, üniversitenin ve ülkenin geleceği için tasarlanan “Tek Adam” iktidarına onay vermeyeceğini çok erkenden söyledi. Sözünü kâğıda, sosyal medyaya yazmakla da yetinmedi, eylemiyle, yaşamıyla gün be gün dillendirdi. Şimdi ise bu memleket meselesini kendi geleceğinden, yaşamından ayrı tutmadan; özgürlük türkülerinin hep beraber söyleneceği günler için elini taşın altına koymaktan çekinmeyecek.
Üniversite bir adım öne
Normal bir zamanda olduğumuz söylenemez ama normal bir dönemde anayasa değişikliği tartışılıyor olsaydı, bu, üniversitelerin aktif katılımı olmadan söz konusu olmazdı. Bilimsel görüşten, demokrasi talebinden çekiniyorlar.
“Evet” argümanlarının çürütülmesi, “Hayır” gerekçelerinin güçlü söz haline gelmesi için üniversitenin büyük bir önemi var. Muhalif kanallar, gazeteler kapatılırken, “Hayır” cephesinin kendi lafını büyütmek için el emeğine, yeteneklere ve dinamizme ihtiyacı var. Halkın en geniş kesimlerini, kararsızları “Hayır”a ikna etmek; “Evet” cephesinin argümanlarını çürütmek için üniversitenin ve üniversitelilerin inisiyatif alması zorunludur. Bunlar için gereken bilgi, hitabet yeteneği, insan gücü, alternatif medya organizasyonları, yazılı-görsel propaganda araçları üniversitelerin bünyesinde mevcuttur. Üniversitelerin bu potansiyelini “Hayır” için seferber etmek, üniversite gençliğinin ve tüm üniversite bileşenlerinin inisiyatif alması kaçınılmazdır.
Üniversiteliler toplumun tüm kesimleriyle doğal olarak temas halinde. Ve ne kadar saldırı altında olsa da, iktidar tarafından itibarsızlaştırılmaya çalışılsa da, gerici ve piyasacı saldırılarla abluka altına alınsa da, baskı ve denetim yoluyla susturulmaya çalışılsa da, üniversite; hâlâ “memleketin geleceği” misyonundan uzaklaştırılamamıştır. Üniversiteliler, aileleri, komşuları, akrabaları tarafından hâlâ “okuyan ve bilen” imajını taşımaktadır. Bu özellikler, üniversitelilerin ikna gücünün potansiyelini ortaya koymaktadır. Bilimin, bilginin gücü ve itibarı; yalanın ve manipülasyonun gücünü dağıtmak için güçlü bir silahtır.
Nasıl bir kampanya?
İhtiyacımız olan “Hayır”cıların “Hayır”cılara propagandasından çok daha fazlasıdır. “Hayır”cıların birliğinin sağlanması ve büyük bir seferberlikle “Hayır” kampanyasının büyütülmesi gerekir. Herkesin yapabileceği bir şey mevcut. Arkadaşlar, aileler, akrabalar, komşular, eski dershaneler, mezun olunan liseler, eski öğretmenlerimiz, onların tedrisatından geçen tüm öğrenciler, sınıf arkadaşlarımız, yurt arkadaşlarımız, ev arkadaşlarımız; kampüsler, yurtlar, öğrenci evleri, kent meydanları, ulaşım araçları, mahallelerimiz, sosyal alanlarımız her yer ve herkes “Hayır”ı anlatmak ve “Hayır”a ikna etmek için, yaşayan ve yaşadığımız mecralardır. “Hayır” meclisleri ve hayır komitelerinde birlikte tartışmak, birlikte üretmek ve birlikte yapmak mümkün. Memleketin dört bir yanını saran, milyonlarca üniversiteliyi seferber eden, kolay yaygınlaşabilen, basitçe kendini tanıtabilen ve anlatabilen bir kampanya için tüm üniversitelilerin el birliğine ihtiyaç var. Başka bir gelecek ve özgür, eşit, laik bir ülke için değişim mümkün.
Üniversitede edinilen tüm bilgi ve deneyimler, kazanılan yetenekler kampanyanın büyümesine yardımcı olacaktır. Tüm fakülteler ve öğrencileri kampanyanın büyümesine kendi alanlarından destek verebilir. Medyanın söyleyemediğini İletişim Fakülteleri söyleyebilir. Hukuk Fakülteleri’nin önü “Hayır” meydanlarına çevrilebilir. Güzel Sanatlar kampanya şarkıları yapabilir. Her fakültenin katkısı, kampanyanın önündeki zorlukları tuza bibere çevirebilir. Milyonlarca üniversitelinin elden ele dilden dile yayılan sesi, memleketi sarabilir. Üniversiteyi, memleketin geleceğini “Tek Adam”ın kaderine eşitlenmesine karşı seferber etmek mümkün. Güçlü bir kampanya için temel şart, gerçek kişilerin gerçek alanlardaki etkili çabasıdır. Sadece sosyal medyaya hapsolmak bizleri daraltır. Gezi’de başardık, yine yapabiliriz.
Şimdiden ikametgâhlarımızı referandum günü bulunacağımız şehre aldırmak gerekir. Şimdiden elimize kağıt kalem alıp, “görüşülecekler, ikna edilecekler” listelerimizi hazırlamak gerekir. Şimdiden spreyleri elimize alıp, duvarları “Hayır” sloganlarıyla donatmak gerekir. Şimdiden yan yana gelebileceğimiz herkesi “Hayır” seferberliğine ikna etmek gerekir. Kaybedilecek zaman yok. Şimdi ve burada, tek başımıza da olsak, milyonlarca insanla aynı duyguları paylaştığımızı bilerek yola koyulma vaktidir.
Emek gerek, birlik gerek, inat gerek: Üniversite “Hayır” diyor
Onlar başkanlık hazırlıklarına erken başladılar. Ancak biz kararımızı çok önceden verdik ve hazırlıklarımızı çok önceden başlattık. Öğrenci Kolektifleri sınıf sınıf, kampüs kampüs örgütlediği üniversite isyanını, paralı eğitime, gericiliğe, baskılara karşı mücadelenin deneyimlerini “Hayır”a taşıyor. Kültür-sanattan spora, kitap takas pazarlarından Gençlik Filmleri Festivaline, fakülte fanzinlerinden fakülte meclislerine, kulüplerden topluluklara, forumlardan panellere, yoksul mahallelerde çocuklara verilen derslerden yılbaşlarında dağıtılan oyuncaklara, Zap Suyu’na yaptığımız köprüden ODTÜ’de kurduğumuz barikata, kaldırdığımız harçlardan geri getirdiğimiz bütlere; 80’e yakın üniversitedeki örgütlülüğümüzle, bugüne kadar biriktirdiğimiz ne varsa, selam verdiğimiz kim varsa, hepsinden aldığımız güçle, bugüne ve geleceğe dair inancımızla omuz omuza verdiğimiz tüm kampüslerde “Hayır” seferberliği başlatıyoruz. Çağrımız, eylemimiz, bildirimiz, şarkımız, toplantımız üniversiteyi “Hayır” seferberliğine davet içindir.
Bugünden itibaren gündüz gece, üniversitede kent meydanında “Hayır” cephesinin güçlenmesi ve çoğalması için adımlarımızı hızlandırıyoruz. Tüm Kolektifçiler, tüm Kolektif dostları, Öğrenci Kolektifleri’ni takip eden herkes;
Hep birlikte, emek emek,
Akılla, coşkuyla, yaratıcılıkla,
Yaşamın olduğu her yerde,
Israrla, inatla, sabırla
Rehavete kapılmadan, yaygın ve her yerde…
“Biz kaybedersek kalkar yeniden deneriz; diktatörler kaybederse, bu onların sonu olur.”* Elbirliğiyle davranacağız, “O” kaybedecek “Biz” kazanacağız.
*Fidel Castro