Üniversite direnişe, Saray Führerbunker’e
11 Şubat 2016 |
Üniversitelerde bahar dönemi başlıyor. Geçtiğimiz dönemi Erdoğan’ın üniversiteye saldırılarıyla kapatan akademi, bahar döneminde Erdoğan diktatörlüğüne karşı isyanın direnç noktası olacak. Rejimin sürekliliği için üniversiteyle tarihsel bir kapışmaya girmek zorunda olduğunun farkında olan iktidar, kapışmanın fitilini ateşledi. Geçtiğimiz dönem boyunca üniversitelerde yandaş rektörler aracılığıyla organize edilen ÖGB-polis saldırıları, doğrudan sarayın stratejisi doğrultusunda organize edilen gerici çete saldırıları ve halen süren piyasacı saldırılar, gençlik hareketinin gündemi oldu. Üniversiteye saldırının iktidar için çok büyük anlamları var.
Üniversiteyle bitmeyen dert, başa en büyük dert
Seçim öncesi basına sızan AKP seçim strateji toplantılarında belirtildiği gibi, AKP’nin gençlikle arası kötü durumda. Kendi deyimleriyle siyasi soyları kuruyorlar. Dolayısıyla üniversitede bir sağ blok yaratmak ve bunu diri tutmak zorunda hissediyorlar. Mescit topluluklarıyla ya da doğrudan AKP gençlik kolları etkinlikleri ile üniversitelerde var olmaya çalışan AKP, üniversiteyle kan uyuşmazlığını da siyasal İslamcı ideolojik tahakkümle konsolide etmeye çalışıyor. Öte yandan akademisyenlere yaptığı saldırıda ve dönem içine yayılan siyasal hakların kullanımını engelleme çabasında da, görünen üniversitenin muhalif kimliğine savaş açtığıdır. Tüm iktidarın tek bir şahısta temsil edildiği ve ufak bir klik tarafından her şeyin kontrol altında tutulmaya çalıştığı bir iktidarın, üniversitenin “olmadık yerde” büyük bir özgüvenle itiraz edebilme kabiliyetine savaş açması doğaldır. Özgür aklın ve bilimin yalıtılmadığı, üniversitenin itirazlarının susturulmadığı bir ülkede savaş, faşizm ve gericilik sarmalının sürdürülebilmesi mümkün olmayacaktır. Erdoğan’ın Türkiye siyasi tarihinde sağın tüm yapısal kırıntılarından derlediği bir mirası var. Bunlardan biri de en kritik eşikte üniversiteye saldırmayı ihmal etmeme alışkanlığıdır. 1940’ların anti-komünist Türkiye’sinde de, Adnan Menderes döneminde de, 60 ve 80 darbeleri sürecinde de akademi hep nasibini aldı. Erdoğan’ın ıskalamasını beklemek ahmaklık olacaktır. Ama daha büyük ahmaklık, bu saldırıyı bütünlüklü bir iktidar stratejisinin parçası olduğunu algılamamak olacaktır. Dolayısıyla üniversitenin savunulması, hem de kitlesel militan yaratıcı bir hareketle savunulması doğrudan doğruya iktidar perspektifli bir gençlik hareketinin ön koşuludur. Kısacası bugün üniversiteyi savunmak, doğrudan doğruya saraya karşı mücadeledir. Gençliğin bu noktada yapacağı atılım, ülkenin batısını susturmayı görev bilen iktidara karşı harekete geçebilecek kitlelerin önünü açabilecek kıvılcım da olacaktır.
Yönetme kabiliyeti olmayanın, öldürmekten başka çaresi olmaz
Tayyip Erdoğan’ın iktidarı her geçen gün sıkışıyor. Sıkıştıkça saldırganlığının dozu artıyor. Saldırdıkça kırılganlığı artıyor ve çözülme eğilimleri güçleniyor. Tayyip Erdoğan ise çözülme sürecini engellemenin ve iktidarını tutmanın yolunu savaşı, katliamları, baskı ve şiddeti arttırmada buluyor.
Tayyip Erdoğan, kaybettiği iktidarını yeniden almak, kendisine karşı “birleşmiş” ve bir isyana imza atmış geniş halk kesimlerini bölmek için Kürt halkına yönelik bir savaşa girdi. Kürt halkıyla yürüttüğü savaşı Batı’da toplumsal muhalefeti susturmak ve sindirmek için de kullanıyor. Parlamentonun neredeyse olmadığı, savaşın bizzat Tayyip Erdoğan tarafından yürütüldüğü, polisin, yargının ve devletin bütün olanaklarının Saray’ın iktidarı etrafında birleştiği bir süreçten geçiyoruz. Ama bütün bunlara rağmen “Ayşe Öğretmen”in çığlığı ve arkasından gençliğin aldığı inisiyatif ile iktidarın bütün kırılganlığı gözler önüne serilebiliyor.
Tayyip Erdoğan, Kürt halkıyla yürütülen savaşı kaybedeceğinin farkındadır. Bütün bu “kirli savaş” yöntemleri ve katliamlar, Batı’da toplumsal muhalefeti baskı altına alma ve sindirme süreci, iktidarının kırılganlığını ortadan kaldırmıyor. Savaştan ve katliamdan başka yapacak bir şeyi kalmayan Erdoğan, son çare olarak tarihteki bütün diktatörler gibi olanca hıncıyla toplumun bütün bileşenlerine saldırıyor. Ama tüm bu saldırılara rağmen bile “Ayşe öğretmen” için açılan bir pankart, “sinmiş” kitlelerin iktidar karşısında birleştirici seslerinden birisi haline gelebiliyor.
Erdoğan iktidarı herhangi bir meşruiyet taşımamanın ötesinde, kendi çıkarları dışında bir kural da tanımıyor. Kendisine karşı batının da ayağa kalktığı bir isyanı örgütleme olanaklarının önüne geçmeyi temel görev haline getirmiş durumda. Baro başkanı sokak ortasında vuruluyor, canlı bombalar ölüm saçıyor, gazeteciler tutuklanıyor, akademisyenler vatan haini ilan ediliyor, üniversiteliler tutuklanıyor, medya kara propaganda merkezi haline getiriliyor, kontrgerilla tüm kirliliğiyle MİT eliyle aktif rol alıyor, kentler talan ediliyor, kadınlar öldürülüyor, iş cinayetlerinin ardı arkası kesilmiyor, tüm temel ihtiyaçlar zamlanıyor, biat etmeyen herkes terörist ilan ediliyor. Merkel’den başka dostu kalmadı Erdoğan’ın. Onun dostluğu da Suriyeli göçmenlerin Türkiye’de tutulması pazarlığından ibaret. Ortadoğu’da YPG’nin Cerablus’a doğru attığı her adım, Saray’ın dış politikasını bataklığa saplıyor. IŞİD’le kader ortaklığı (ticari-askeri dostluk da buna dahil) Suudilerle birlikte Saray’ı da dibe çekiyor. Enflasyon artıyor, dolar yükseliyor, FED’in faiz artırımı ve Çin ekonomisinin duraksaması sıcak parayı Türkiye’den kaçırıyor. Rusya ile gerilim ihracatı duraksatıyor. İran’ın Avrupa ile ambargonun kalkması konusunda anlaşması AKP’de canları sıkıyor. ABD’ye “Ben miyim müttefikin, Kobani’deki terörist mi?” diye sitem edecek kadar hukuku kalan Erdoğan’ın aldığı “YPG’yi terörist olarak görmüyoruz” cevabı, durumu gözler önüne seriyor. Ekvador’da bile protesto edilen cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti, uluslararası vizyonu eksilere indi ama hâlâ burnundan kıl aldırmıyor. Dünya efendisiymiş gibi sağa sola saldırıyor. Erdoğan bunca yenilgiye, beceriksizliğe rağmen hâlâ istediğini yapıyor, istediğini söyleyebiliyor. Bunun tek sebebi var: Sokaktan tokat yemiyor. Ülkenin batısındaki öfkeli sessizlik isyana kalkışmadan da Erdoğan bu krizleri yönetmeye devam edecek. Onun da en büyük becerisi her krizi daha büyük bir kriz çıkararak aşma becerisi. Bu beceriyi Haziran İsyanı’nda, Kobani’de, 7 Haziran’da elinden almıştık. Halkın iktidar hedefli sokak mücadelesi Erdoğan’ın yönetemeyeceği, eklemleyemeyeceği tek hareket. Bunun örgütlenmesi ise gençlik için en büyük görev. Bunun dışında bazı siyasi grupların yaptığı gibi “Erdoğan’ın ipini zaten çektiler” gafletine düşüp kenarda beklemek olacak iş değildir. Gençlik Hareketi’nin normale dönme beklentisi içinde olması ya da kendi dışındaki güçlere bel bağlaması tartışma konusu bile olamaz.
Öğrenci Kolektifleri bu süreçte ideolojik, politik ve pratik alanda ayakta kalan, yalpalamayan, saldırıları göğüsleyen (çoğu zaman tek başına) örgüt olmayı başardı. Bu çizginin kitlesel militan yaratıcı hareket olarak örgütlenmesinde de sürükleyici halka olacak. Daha önce de yumurta sürecinde, Hopa davasında, YÖK Yasası’nda, ODTÜ’de, Haziran Barikatları’nda, toplumsal muhalefetin hemen tüm direniş noktalarında gençliğin sözünü ve eylemini üreten Kolektif’in bahar döneminde kuracağı siyasal hat da önem kazanmaktadır.
Katliamın kışından, direnişin baharına
Gençlik hareketi faşizme karşı demokrasi mücadelesinin militan öznesi olarak üniversiteleri direniş mevzilerine çevirmek zorundadır. Akademisyenlere yönelik soruşturma operasyonu salt akademisyenlere destek olarak değil, asıl olarak üniversitenin savunulması olarak örgütlenmelidir. Üniversiteye siyasi iktidarın tüm müdahalelerine karşı aktif direniş hattı örgütlemek temel bir görevdir. Polis, ÖGB, turnike, kamera, soruşturma gibi baskı araçlarının üniversiteyi susturma çabasına karşı direniş temel noktalardan olmalıdır. Hak talep eden ya da siyasi haklarını savunan üniversitelilerin polis saldırısına maruz kalmama hakkı, gençlik hareketi tarafından önemsenmeli ve güvence altına alma olanakları yaratılmalıdır. Gerici-faşist çetelerin saldırılarına karşı üniversitenin tavizsiz savunulması gerekir. Gerici-faşist örgütlenmelerin üniversiteye yönelik her hamlesinin doğrudan saray talimatı olduğunu unutmamak, bunlara karşı aktif direnişin saray karşıtı politik hattı büyüteceğini bilmek ve öğretmek gerekir. Öte yandan savaşa karşı barışın savunulması, savaşın yarattığı baskı ortamına karşı direnme hakkı ve solda dahi görülebilen şovenizme karşı mücadele de gençlik hareketinin üzerine eğilmesi gereken başlıklardandır.
Gençlik hareketi gericiliğe karşı mücadelenin amasız fakatsız sürükleyicisi olmalıdır. Erdoğan savaş-faşizm rejimini gerici kuşatmayla sarıp bununla da toplumsal yaşamı ve kamusal alanı kontrol etmeye çabalamaktadır. Üniversitenin bilimsel doktrinleri yerine diyanet fetvalarıyla toplumu etkilemeye çalışan iktidara karşı özgür aklın, bilimsel özerkliğin savunulması, gericiliğe karşı mücadelenin önemli eşiğidir. Öte yandan gericiliğe karşı mücadeleyi salt gerici çetelere karşı mücadele olarak görmek yeterli olmayacaktır. Gericiliğe karşı mücadele, özgürlük, proleter laiklik ve toplumsal eşitlik ilkeleriyle birlikte kurucu bir fikir hareketi de olmalıdır. Üniversite, gerek tarihsel misyonu gerek iktidar karşıtı duruşuyla bunu yapabilecek donanıma ve mücadele geleneğine sahiptir. Gerici saldırıların yaşandığı her yerde fiili müdahalede bulunurken, diğer taraftan saldırılara karşı kendi “düşünsel silahımızı” geliştirmek ve gericilik karşısında “çağın en ileri fikri”ni ortaya çıkarmak zorundayız.
Gençlik hareketi piyasacılığa karşı direnişi de göz ardı etmemelidir. Yaz okullarında para kazanmak için kaldırılan bütünlemeleri savunmaktan, yemekhane-ulaşım zammı gibi konulara kadar geniş bir yelpazede hakların savunulması büyük önem taşımaktadır. YÖK’teki hareketlilik, kalite kurulu tartışmaları, üniversite mezunu işsiz sayısındaki artış, bilginin sermaye programına uygun olarak yeniden yapılandırılması, yani uzun süredir neoliberal üniversite programının yarattığı çelişkiler halen daha kriz olanağı olarak var olmaktadır.
Üniversiteli Kadın Hareketi ise geçtiğimiz dönemde kampüslerinde şiddete, tacize, tecavüze karşı verdikleri mücadeleyle kadın hareketinde bir odak haline geldiler. Teşhir hamleleriyle erkek şiddetini görünür kılan üniversiteli kadınlar, yeni dönemde bu hamleleri arttırarak tacize karşı bütünlüklü bir mücadele hattı örmelidir. Üniversiteli Kadın Hareketi’nin güçlendiği bu süreçte üniversitelerde kadınların kendilerini özgürce var edebildiği, dinci-gerici saldırılara uğrayan üniversite kamusallığını dönüştürecek kurucu bir mücadele vermek; kadın düşmanlığını besleyen, erkek şiddetini, tacizi, tecavüzü meşrulaştıran dinci-gericiliğe karşı en etkili mücadele dinamiklerinden biridir. Öte yandan Kürt halkına açılan sarayın savaşında ölecek çocuklar doğurmasını kadınlara söyleyen AKP iktidarının savaşına karşı Üniversiteli Kadınların sokaklarda, meydanlarda yaşamdan ve barıştan yana verdikleri mücadeleyi kampüslerine taşımaları gerekmektedir.
Öğrenci Kolektifleri’nin bir diğer tartışması da tutuklu üniversitelilerdir. Üniversitelerini faşist çetelere karşı savunduğu için tutuklanan Mersin Üniversitesi’nden arkadaşlarımız Eren ve Emre’nin, aynı zamanda tüm tutuklu üniversitelilerin özgürlüğü için de faşizme karşı mücadelenin büyütülmesi gereklidir.
Bu Çember Kırılacak
Ülkede ve üniversitede Erdoğan’ın tek adam iktidarında somutlaşan çatışmalar derinleşiyor. Bu krizli alanlara yapılacak her müdahale iktidarı telaşa sürükleyebilecek kadar etkili olma potansiyeli taşıyor. Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinde ve AKP’nin en baskıcı dönemlerinde gençlik hareketi, iktidarın surlarında gedik açan ve yarattığı coşku ile toplumsal muhalefetin önünü açan bir dinamik olmayı becerdi. Bugün de ihtiyaç olan tam olarak budur. Gençlik hareketi kendi tarihinin becerileri ve görevleri ile üniversitenin doğrudan saray karşıtı bir hatta savunulmasını, hem de sarayı zayıflatacak bir hamle olarak örgütlemeye koyuluyor. Tarih bir kez daha karanlığı aydınlatacak ateşi yakmak için gençliğin elindeki taşları birbirine sürtmesini bekliyor. Üniversiteyi ve ülkeyi saran ateş çemberini kıracak yüzlerce çember, kıran her zamankinden daha kararlı, her zamankinden daha inatçı, her zamankinden daha net. Bu çember kırılacak, saray yıkılacak.