Umutlarınız kuşatılmasın: Biz geleceğiz!
08 Mart 2014 |
İçinde bulunduğumuz dönem izleyenlerin değil, yapanların; bekleyenlerin değil, harekete geçirenlerin dönemi olacaktır. AKP döneminin en dinamik muhalefet gücü olan üniversitelerden yeni, devrimci bir kuşağın yaratılması ancak üniversitenin bağımsız, militan, demokratik, kitlesel hareketinin becerebileceği bir hedeftir.
Türkiye’nin yakın tarihinin en hararetli günlerini yaşıyoruz. Aralar o kadar dolu ki, sanki Gezi yıllar önce yaşanmış gibi. İktidar garip bir halde. Tayyip Erdoğan, bir siyasal güç daha ne kadar zorlanabilir sanki onu test ediyor. 12 yıllık şatafatlı, “muhteşem Tayyip egemenliği” akılların alamayacağı kadar büyük darbelerle sarsılıyor. Başbakan yalnızlaşıyor, başbakan itibarsızlaşıyor, başbakan saldırganlaşıyor ama başbakan hep başbakan. AKP için 12 yılın belki de en büyük başarısı Erdoğan’ın kişisel çıkarlarının, AKP’ye oy veren herkesin ortak çıkarıymış gibi kurgulanması oldu. Hırsızlığıyla övünülen, katilliğiyle gurur duyulan ve “millet” dışında dostu kalmamış bir başbakanın “İlle de sandık!” naralarıyla seçimlere doğru gidiyoruz. Bu seçimler hem öncekiler kadar halktan uzak, hem de öncekilerden kat kat fazla değerde. Halktan uzakta; çünkü egemenler arası kavgadan pay kapma çabasına seçmen nail olamıyor. Halktan uzak; çünkü düşen belediyenin yerine gelen belediye aynı talancılığın garantisini veriyor; hem geleneksel sermayeye hem okyanuslar ötesine. Ama bu seçimler çok da değerli; çünkü 12 yıllık gidişatın son sapağı olma ihtimalini barındırıyor. AKP’nin olası bir gerilemesi, baş aşağı çöküşün başlangıcı olma ihtimalini taşıyor. Gerilemese bile seçim sonrası AKP’ye muhalefet etmenin sandık dışı araçlarının güçlenme potansiyeli büyüyor. Seçimde nelerin olacağı bugünden belli olmayacak elbette, gençlik hareketinin de tek derdi bu değil; ancak Türkiye’de rejimin nasıl sürdürüleceğine dair en önemli işareti –şimdilik- bu seçimler verecek.
Olası senaryoları konuşmaya gerek yok. Olanı söylemek, nelerin olabileceğini anlamaya yetiyor. Erdoğan’ın en kuvvetli ittifakı artık onun düşmanı. Cemaat ile AKP egemenler arası uzlaşma ile bile çözülmesi imkansıza yaklaşan bir kavganın, 2 tarafı haline gelmiş durumda. Güç kaybetmek pahasına birbirlerini bitirmek için olanca güçleriyle, ellerindeki olanakların tümüyle saldırıya geçmiş durumda. Büyük kozlar sona saklanıyor gibi görünse de durumun çok büyük bir iktidar krizi tetiklediği herkesçe malum. Şu sıralar moda tapeler. Erdoğan’ın gece uykusunu kaçıran, “Acaba bunu da dinlediler mi?” diye sorduran kabus parça parça yayılıyor. Cemaatin yayın organları ise Erdoğan’ı yerden yere vuruyor. Savcı ve polis atamaları nedeniyle ciddi bir koz kaybetmesine rağmen cemaat Erdoğan’ın boğazına kadar battığı pisliği yakından kaydetmenin rahatlığını koruyor. Tayyip ise yeni bakanlar kurulu, atamalar derken ciddi bir savaş hazırlığı yapıyor. İnternete sansür, HSYK’nın yapısındaki değişiklik, yeni MİT Yasası gündelik meclis düzenlemeleri olmadıklarını çoktan ispatlamış durumda. Erdoğan yasama, yürütme, yargı, istihbarat, kolluk, medya ve akla ne gelirse kendine bağlamaktan başka çaresi kalmamış bir şekilde hareket ediyor. Öyle ki neredeyse oturduğu mahallenin muhtar adayı bile kendisi olacak. Sümeyye Erdoğan danışmanı, yeğeni yakın koruması, Bilal mali ortağı olmuş, Fatih Saraç’ı bile kendisi arayacak kadar kimseye güvenemez hale gelmiş.
Başbakanın bu yalnızlığı ve gücü tek başına kendinde toplama çabası elbette suçluluk duygusundan geliyor. İşsiz bıraktığı gençlerin, tecavüzcüsünü akladığı kadınların, dövdürdüğü üniversitelilerin, güvencesizleştirdiği çalışanların, anasını alıp giden köylülerin, başına bomba yağdırdığı Roboskililerin, çapulcu dediklerinin gazabından kurtulmanın başka bir yolu olmadığını düşündüğünden cephanesini arttırmaya çalışıyor. Anketlerde hile, mitinglerde fotoşop, ağızlarda komplo teorileri sandığa ve sonrasına hazırlık yapıyor. CHP de sağcı adaylarıyla AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor neyse ki. Yukarıda süren savaş en kötü haliyle bile düşen Abdülhamit’i hatırlatmaya yetiyor. Osmaniye’de bir tane vatandaş kral çıplak dercesine pankart tutunca bile bütün tablo özetleniyor. İktidar eski, iktidar yolsuz, iktidar kibirli, iktidar katil ve iktidar savaşa hazırlanıyor. Erdoğan biliyor, düşerse tekme atan çok olacak.
Gençlik sorumluluk ilanını yayınladı
Tayyip Erdoğan’ın iktidarı sandıktan ne sonuç çıkarsa çıksın kendisine oy vermeyen, kendisine ölümüne bağlı olmayan herkes tarafından kabul edilemez, yaşanamaz bir haldedir. Gençliğin çok büyük bir çoğunluğunu koyduğu yasaklarla, yok sayan kibirli tavırlarıyla kaybetmiştir. Bu haliyle bir iktidarın sürdürülebilme olanağı yoktur ve gayrı-meşrudur. Alternatifi olarak öne çıkarılan diğer düzen partileri ise AKP’siz AKP olmanın pazarlığındalar. Halk düşmanlığında, rantçılıkta birbirleriyle yarışan farklı partilerden farklı belediyeler şimdi halka alternatif olarak sunulmaktadır. Fakat 21. Yy’ın hemen başında Ortadoğu’da, Latin Amerika’da, Avrupa’da ve özelinde Türkiye’de ortaya çıkan büyük toplumsal ayaklanmalar sandığa sığmayacak kadar gerçek ve yıkıcı bir tepkiyle gelişti. Halkın siyasete katılma biçimi 4 yılda bir önüne getirilen sandığa pusula atmanın çok daha ötesinde, parlamento ve iktidar partisi binalarının kuşatılması örneklerini doğurdu. Neoliberalizmin dünya çapında yaşadığı yönetememe krizi; iletişim bilgilerine hakim, bilgi edinme kanalları fazla olan toplum tarafından isyanlarla karşılanıyor.
Böylesine tarihsel bir dönemde olağan seyrinde devam eden her konumlanış varlık krizine girmek zorunda. Dünya çapında siyasal alanın güncellenmesi dünya kapitalizminin tek kurtuluşu gibi duruyor. Türkiye’de ise sokağı kendine tek çare olarak gören insanların yeniden sokak dışı yöntemlere adapte edilmelerine dair geliştirilen ortak akıl egemenlerin ortak ve gizli silahı durumunda. Oysa Gezi’yi var eden gerekçeler artarak sürüyor, siyasi iktidara olan güven daha da azalmış durumda, iktidar erkinin yedek lastikleri dahi sokak tarafından kabullenilemez halde. Yani özetle şu çok net söylenebilir ki, rejim krizi alternatif bir dünyanın yaratılmasına nesnel olanaklar sağlayacak kadar derinleşiyor. Siyasi krizin, ekonomik krizle birleştiği noktada kapitalizm için geri dönüşü olmayan bir yolculuğun başlamama ihtimali çok zayıflıyor. Ancak ne AKP ne de bütünüyle neoliberal sistem kendi kendilerine yok olacak bir yerde durmuyor. Tarihsel olarak her değişim ve dönüşüm öznelerin aldığı ya da alamadığı inisiyatife göre belirlenmiştir. Türkiye tarihinde siyasi iktidarın krizini derinleştirme ve başka bir dünyaya yolculuğa öncülük etme görevi ise her zaman gençliğin olmuştur.
Tam da böyle bir dönemde gerçekleştirilen 4. Kolektif Genel Kurulu ve Büyük Gençlik Buluşması gençlik hareketinin seyri açısından çok önemli bir yerde durmaktadır. Yıllardır gençlik hareketinin sürükleyen öznesi olan, siyasi, sosyal, kültürel tüm alanları örgütlemeyi görev bilen, AKP’yi üniversiteye sokmama çizgisinin ısrarlı savunusuyla sokağı adres olarak belirleyen Öğrenci Kolektifleri içinde bulunduğu tarihi gençliğin kalemiyle yeniden yazmak için adımlarını hızlandırıyor. Klasik örgütlenme ve eylem araçlarının üstüne en yeni ve en üniversiteli araçları koyarak, AKP’nin saldırdığı, saldıracağı her yere barikatı önden kurarak, halkın sandığa kilitlenmesinin zorlandığı dönemde sokağın ısrarcı çağrıcısı olarak ve son dönemin neredeyse tüm hareketlerinin yaptığı gibi basit muhalefet tepkileri vermenin ötesinde, yenisini kuran ve yayan bir hareket olan Öğrenci Kolektifleri “AKP gidecek, Biz Geleceğiz” diyerek yoluna devam ediyor. 4. Kolektif Genel Kurulu basitçe bir bir araya geliş değil, aksine derenin akışına yön vermenin, nehrin ortasına kaya koyup yeni bir su yolu yaratmanın sözünü veren binlerce üniversitelinin sorumluluk ilanıdır. İçinde bulunduğumuz dönem izleyenlerin değil, yapanların; bekleyenlerin değil, harekete geçirenlerin dönemi olacaktır. AKP döneminin en dinamik muhalefet gücü olan üniversitelerden yeni, devrimci bir kuşağın yaratılması ancak üniversitenin bağımsız, militan, demokratik, kitlesel hareketinin becerebileceği bir hedeftir. Bu yüzdendir ki 4. Kolektif Genel Kurulu olağan bir toplanma değil, aksine bir devrim sözünün ilk günüdür. 1969’un Ekim ayında SBF’de yapılan olağanüstü kurultayda FKF’nin Dev-Genç’e dönüşümünü hatırlamak bugünün gençliği için basitçe bir iç çekme meselesi değil, bu tarihsel durumu akıllara çakmanın bir aracı olmaktadır. Hatırlayalım Fikir Kulüpleri Federasyonlarında örgütlenen devrimci öğrenciler 69’un ekiminde FKF’yi tasfiye ederek Dev-Genç’i kurmuş ve Türkiye devrimci hareketine, gençliğin önderliğinde yeni bir misyon kazandırmıştı. Gençliğin toplumun geri kalanıyla ortak mücadelesinin örgütlenmesinde öncü rol oynamıştı. Öğrenci Kolektifleri rejimin bu krizli günlerinde, yüzünü sola dönen tüm insanlara umut olan hareketi yaratmanın tek ve gerçek adresidir. Eskinin üstüne yeniyi koyan, alternatif medyanın kurucu adımlarını atan, adaletsizliğe karşı Kolektif Hukuk Birimi’ni kuran, Ali İsmail’i belgesellerde yaşatan, AKP’ye sokakta propaganda yasağı koyan, polisi üniversitelerden kovan, akbil basmayıp Bilal’e ödeten; bazen barikatta, bazen zıplayarak, bazen susarak ama 7 gün 24 saat AKP’ye direnen ve yeni bir ülke için umut olan gençliğin sesi Kolektif 4. Genel Kurulu’nda AKP’siz, cemaatsiz, patronsuz bir ülke için herkesin ortak mücadelesini yaratmanın sözünü verdi.
30 Mart seçimleri egemenlerin miladı olabilir. Ama Öğrenci Kolektifleri ve sokağı evi bilen herkes için milat 31 Mayıs Gezi Parkı’dır. AKP’nin ve tüm türevlerinin nasıl gideceği Gezi’de görülmüştür. Bu saatten sonra, kampüs kampüs örgütlenmenin, sınıf sınıf artmanın, gençliğin sözünü ve eylemini siyasete taşımanın en mecburi olduğu an başlamıştır. Öğrenci Kolektifleri tüm birimleriyle sokağı büyütmek zorundadır. Kolektif’in yaygınlığı, niceliği, pratiği bu saatten sonra AKP’yi yıkmak isteyen tüm üniversiteliler kadardır. “AKP gidecek, Biz Geleceğiz” sloganı gençliğin iktidar perspektifli adımlarının duvara kazınmış halidir. Ali İsmail’in düştüğü yerden daha ileri, Ethem’in yorgunluğundan daha emektar, Medeni’nin bedeninden daha kardeşçe olmak zorundayız. “Büyük ‘adam’ olamadık” diye üzülmeyen, hayallerini satmayan Ahmet gibi gitmeliyiz karanlığın üzerine. Gençliğin kitlesel- militan eylemini, bağımsız mücadele örgütünü büyütmek, yalpalayan bütün duvarlara balyoz olmak zorundayız.
Bu tarihsel dönemde, güçlü, cesur, yaratıcı örgüt ve kararlı özneler tarihin sayfalarına yazılacaklar. Öğrenci Kolektifleri AKP’nin her hamlesine sokakta cevap vermeye hazır, daha da hazırlanıyor. Öğrenci Kolektifleri umudun tükendiği yerde umut, gücün kalmadığı yerde direniş olarak filizleniyor. Tüm Türkiye’de Öğrenci Kolektifleri üyeleri AKP’siz bir ülke için sokağın barikatını güçlendiriyor. Tayyip’in son kavgası başladı, ilk yumruk sokaktan geldi, son yumruk yine sokaktan gelecek.