Şimdi daha güçlü ‘hayır’ diyeceğiz
Ekim 2010 |
Kimimizin henüz ilk günleri, çoğumuz ise sıcak yaz günlerinin ardından üniversitemizle hasret gideriyoruz. Bu vesileyle biz de Öğrenci Kolektifleri olarak üniversiteli arkadaşlarımıza merhaba diyor ve gönüllerince bir sene geçirmelerini diliyoruz.
Bu yazın sıcaklığı sadece meteorolojik değil, siyasi açıdan da mevsim normallerinin çok üstündeydi. Referandumun yaza damgasını vurduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sermaye egemenliğinin (piyasanın, patronların) ve AKP–cemaat koalisyonunun inşasını sürdürdüğü neoliberal ve gerici dönüşümün acil kan ihtiyacı olan yasal düzenlemeler, olağanüstü bir çabayla halka onaylatıldı.
52 milyon kayıtlı seçmenin 21 milyonunun “evet” oyuyla kabul edilen anayasa paketinin halka getirdiği tek şey, daha fazla sömürü ve faşizm olacak. Doğal olarak sorulacak ilk soru, “Peki, halk neden evet dedi?” olmalı. Burjuva yönetme biçiminin en iğrenç yöntemlerinden biri de budur işte: Yalan, baskı, manipülasyon ve her türlü maddi güç kullanılarak gerçekler karartılır ve halka bindiği dal kestirilir. Sistem, yalanla örtemeyeceği gerçek gündemleri halka sormaz, referanduma götürmez. Örneğin, eğitimin veya sağlığın parasız olup olmaması sandığa götürülebilir mi? Bu yüzden gaza gelip “Bu halkın bilmem kaçı zaten şöyle” gibi yorumlarda bulunmak, yalnızca gerçeklerin üstünü biraz daha örter ve AKP’yi güçlendirir.
AKP’nin, ülkedeki geri kalan sağın, cemaatin vb. “evet” için neler yaptığı anlatılabilir; %42’nin anlamlı olduğu söylenebilir. Ancak biz, %42’nin içinde gizli bir başarı aramayacağız. AKP’nin yandaş medyası, bilinçli şekilde %42’nin başarılı olduğu algısını yaratmaya çalışıyor çünkü AKP’ye erişilmezliği, AKP’nin yenilmezliğini kabul ettirmek istiyor.
Bu ülkenin üniversitelileri, bu oyuna gelmeyecek. AKP yenilmek zorundadır ve yenilecektir. Sonuçlar gösterdi ki, AKP ne kendi kitlesini bile ikna edemeyen faşist parti MHP’yle ne de birçok konuda AKP’den farklı tavır almayan CHP yönetimiyle yenilebilir. AKP, ancak halkın ve gençliğin hakları için örgütlendiği, harekete geçtiği, kendi kaderini eline alma gücüne kavuştuğu koşulda yenilebilir. Geçtiğimiz kış Ankara’da direniş ateşi yakan TEKEL işçileri, bu düşüncenin ispatıdır.
Ülkemizde AKP faşizminin ve piyasa egemenliğinin baskısı güçleniyor. Gericiler Tophane’de sanat galerisi basıyor; özel yetkili savcılar, sol siyasi partilere, demokratik kitle örgütlerine, hatta muhalif bilim dergisi çalışanlarına bile operasyonlar düzenliyor. Muhalefet susturulmaya, teslim alınmaya çalışılıyor çünkü AKP ip üzerinde yürüyor. En çok toplumun ilericilerinden, gençlerinden, solundan korkuyor.
Patronlar, karınca ezer gibi işçi cesedi eziyor; güvencesiz çalışma koşulları, emekçileri modern köleler haline getiriyor. AKP’nin eğitim, sağlık, ulaşım gibi halkın temel yaşamsal haklarını nasıl paralılaştırdığını yaşayarak görüyoruz. KPSS’de dönen dolaplar, cemaat eliyle yüz binlerce gencin kaderiyle nasıl oynandığını gözler önüne seriyor. Üniversitelerimizde gericiliği, paralı eğitimi örgütleyen YÖK’ün kendisine bağlı ÖSYM eliyle çevirdikleri dolaplar sadece KPSS ile sınırlı değil.
Referandum öncesi yapılan anketler, toplumsal kesimler içinde en fazla “Hayır” oyu vereceklerin üniversite öğrencileri olduğunu ortaya koydu. Aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Aklını, bilimini, vicdanını kullanan üniversitelerden başka türlüsü beklenemezdi. Ancak bu veri, basitçe bir gururlanma kaynağı olarak heba edilmemelidir. Eğer en fazla “Hayır” üniversitelerden çıktıysa, üniversitelilerin dünden daha fazla AKP’ye hayır demesi gerekiyor. Hem kendi haklarımız, gerici kuşatma altındaki üniversitemiz hem de kendi geleceğimizden bağımsız görmediğimiz halkın geleceği için şimdi daha güçlü “hayır” demenin vakti.