Renklerimizi kuşandık; faşizmin karanlığını dağıtacağız! Özerk-demokratik üniversiteyi kuracağız!
19 Nisan 2021 |
Faşist iktidar bloğu Covid 19 salgının başından beri pandemiyi, halk kitlelerini yönetebileceği bir araç olarak kullanıyor. İktidarın sözde salgın önlemleri işçileri ücretsiz izinle işsiz bırakıp açlıktan ya da güvencesiz koşullarda çalıştırıp virüs pençesinde ölüme mahkum ediyor. Pandemi süresince sağlık çalışanlarının hakkını vermek şöyle dursun var olan izin, emeklilik, istifa gibi haklarını gasp ediyor. Küçük esnaf kepenk kapatmaya zorlanıyor. Kadın katilleri cezasız bırakılıyor kadınların katledilmesine göz göre göre müsamaha ediliyor. Bir gece vakti İstanbul Sözleşmesi iptal edilerek kadınların, LGBTİ+’ların yaşam hakları alenen tehdit ediliyor. Uzaktan eğitim adı altında eğitim ve öğretimdeki toplumsal eşitsizlik katlanarak büyütülüyor. Yaklaşık 1 yıldır olanaksızlık nedeniyle eğitimine devam edemeyen ilköğretimden üniversiteye öğrenci sayısı artıyor. Salgını sözde önlemlerle kontrol altında tutma çabası içinde olduğunu göstermeye çalışan Tayyip Erdoğan’ın değimiyle söylemek gerekirse lebalep kongrelerle virüsün yayılması daha da olağanlaşıyor. Bunlar yetmiyormuş gibi sağlık bakanı Fahrettin Koca virüsün yayılmasından 84 Milyon halkı sorumlu tutuyor. AKP’nin kongrelerini tamamlamasının ardından tesadüftür ki Ramazan Ayı geliyor ve lokanta-kafe-bar gibi işletmeler için yine bir akşam vakti kapatma kararı veriliyor. İktidar salgını bahane göstererek alenen Siyasal İslamcı gericiliği fiili olarak yaşamlarımızın parçası haline getiriyor. Kayyum rektör atamaları karşısında üniversitesini savunan üniversiteliler hukuksuzca tutuklanırken, ezilen halkın sırtından geçinen AKP’li gençler arabalarında pudra şekeri dedikleri uyuşturucu maddelerle kameralara poz veriyor. Bütün bunlar olurken kısıtlamalar sadece yoksul halkı ilgilendiriyor, para cezaları yalnızca yine halka kesiliyor. Faşist iktidar bloğunun salgını yönetmek gibi bir derdi olmadığını gözler önüne seren bir gerçeklikle karşı karşıyayız. İktidar salgını yönetmenin aksine salgın gibi bir gerekçeyle muhalif halk kitlelerinin sesini bastırabileceğine, ezilenleri daha da ezebileceğine böylelikle halktan yükselen itirazlara kulak tıkayabileceğine inanıyor. 1 Mayıs yaklaşırken faşist iktidar bloğu polisleri işçi direnişlerinin sürdüğü noktalara yollayarak 15 Mayıs’a kadar muhalefetin tüm etkinliklerini yasakladığını söylüyor. Faşizm bugün salgınla birlikte kendini yeniden şekillendirerek toplumsal muhalefeti sindirerek yönetmeyi amaçlıyor.
Pandeminin uzaktan eğitim koşullarına, kayyumlara karşı 1 Mayıs mücadele günüdür
Bugün faşist iktidar bloğunun elinde pandemi adını verdiğimiz ezilenlerin sesini bastırabileceği etkili bir enstrüman var. 1 Mayıs yaklaşırken iktidar salgın tedbirleri adıyla bir dizi kısıtlamaları uygulamaya başladı. DİSK, KESK, TMMOB, TTB gibi geçmişten bugüne kadar faşizme karşı mücadeleyi omuz omuza yürüttüğümüz emek ve meslek örgütleri iktidarın sözde salgın kısıtlamalarının referansıyla cumartesi gününe denk gelen 1 Mayıs’ı 30 Nisan’da kutlamayı toplumsal muhalefete telkin etti. Pandemi koşullarında emekçilerin salgın var mı yok mu demeden fabrikalarda çalışmak zorunda bırakıldığı, eşitsiz uzaktan eğitim koşullarında öğrencilerin eğitimden mahrum bırakmak istemeyen öğretmenlerin can verdiği, gerçek önlemler almayan iktidar yüzünden sağlık emekçilerinin Covid 19 salgınıyla mücadele ederken hayatını kaybettiği bir koşulda 1 Mayıs’ı iktidarın referansıyla 30 Nisan’da kutlamayı tüm toplumsal muhalefete önermenin kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Faşist iktidar bloğunun salgın yönetimi taktikleriyle yalnızca toplumsal muhalefeti kontrol altında tutmayı amaçlamadığının farkına varmak gerekir. Salgından bu yana biriken öfke tüm toplumsal kesimlerin bir kıvılcımla ateşlenebilecek birer baruta dönmüş durumdayken 1 Mayıs’ta sokakları, meydanları halka kapatmak iktidar için kaçınılmazdır.
Tam da bu nedenle 1 Mayıs’ta sokakları doldurma hakkı elinden alınan biz üniversitelilerin iktidar karşısında üniversitenin tüm rengi, talepleri ve motivasyonuyla sesini yükseltmesi gerekmektedir. Covid 19 salgını başlar başlamaz üniversitelerinden uzaklaşmak zorunda bırakılan biz üniversiteliler de pandemiden payımıza düşenin faturasını ödedik, ödemeye de devam ediyoruz. İlk önce yurtlardan apart topar çıkartıldık, eğitimdeki eşitsizliğin derinleştiği uzaktan eğitim uygulamasıyla birçok şeyden mahrum bırakıldık. Ders ve sınav esnasında çöken sistemler, yandaş akademisyenlerin çok boyutlu tacizleri, kamera zorunluluğu ve hatta eve ayna yollayan üniversite yönetimleri biz üniversiteliler üzerindeki baskı araçlarından sadece birkaçı olarak önümüzde duruyor. Son olarak da Gençlik ve Spor Bakanlığı Yurt Hizmetleri yönetmeliğinde yapılan değişiklikle üniversitelilere Cumhurbaşkanı’na Hakaret suçundan mahkûm olamamak gerekliliği getirilerek barınma hakkımıza yönelik bir saldırı gerçekleşti.
Boğaziçi Direnişinin motivasyonuyla 1 Mayıs’ta sokakları dolduralım
Yakın zamanda yaşadığımız Boğaziçi Direnişi üniversitelerdeki var olan neoliberal saldırıların ve iktidarın süregelen anti-demokratik uygulamaların bardağı çoktan dolup taşırdığının en somut örneği. Üniversite’den yükselen itiraz Kayyum Rektör Melih Bulu’da somutlanan iktidar karşıtı bir zeminde kendisini konumlandırdı. Boğaziçi Direnişiyle birlikte iktidar üniversitelilere yönelik baskı ve sindirme politikalarını en etkin biçimiyle işletti. Ev hapisleri, okul soruşturmaları, tutuklamalar, yüzlerce insanın gözaltına alınması, akademisyenlere tehditler, öğrenci evlerine şafak baskınları derken faşist iktidar bloğunun doğrudan Saray emriyle kendisine muhalif olan karşısında gözünü budaktan esirgemediği alenen ortadadır. Bu nedenle yandaşlara gelince “yeni normal” kısıtlamaların ortadan kalktığı ancak muhaliflere tüm ülkenin açık bir hapishane haline getirildiği bugünlerde, 2021 1 Mayıs’ında gençliğin sokağa çağıran, sokağı örgütleyen bir görevi olduğunu hatırlatmak gerekir. İşçi, kadın, bilim düşmanlığının, nefretin, kayyumların, türcülüğün, faşizmin memleketin dört bir yanında kol gezmesinin karşısında 1 Mayıs’ın üniversitenin, gençliğin çok renkli çok sesli korosu sokakları, meydanları doldurmalıdır.
Tüm emekçi halkların, toprağa hayat verenlerin, yerin yedi kat altından gökdelenlerin en üstünde elleriyle, bedenleriyle ter dökenlerin, salgın koşullarında hayat kurtarmak için hayatını kaybeden sağlık emekçilerinin, ölümcül koşullarda çalışılmak zorunda bırakılan işçi sınıfının, hayatlarımız haklarımız bizimdir diyen kadınların, nefrete inat yaşasın hayat diyen LGBTİQ+’ların, Boğaziçi’nden tüm memlekete kayyumlar gidecek biz geleceğiz sloganıyla direnmekten vazgeçmeyen, bilimin savunucusu üniversitelilerin, gençliğin bayramıdır 1 Mayıs. Ne salgın adı altında bizleri yönetmeye, susturmaya çalışan Saray’ın ne de Saray soytarılarının zırvalıklarının 1 Mayıs’ı yasaklı gün ilan etmesini kabul etmiyoruz. Tüm üniversitelileri ve halkı 1 Mayıs’ta sokağa çağırıyor, mücadele etmekten vazgeçmiyoruz!