Özgürlük bizi bekliyor! Yeter ki biz yolumuzda inatla yürümeye devam edelim
30 Ekim 2015 |
10 Ekim Ankara Katliamı, tarihimizin en kanlı sayfalarından biri oldu. Emeğe, barışa ve demokrasiye karşı olanlar 100 canımızı aldılar bizden. Katliamın ardından hep beraber haykırdığımız gibi: Katili tanıyoruz! Patlamanın ardından yaralılara gaz sıkanlar, polise emri verenler, IŞİD’le arasında 360 derece fark olanlar, nerede bir zalim varsa onun yanında olanlar, canlı bombaları bildiği halde kendini patlatmadan tutuklayamayanlar, oluk oluk kan akacağını söyleyen mafya liderine miting yaptıranlar, gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına engel olmak için yayın yasağı koyanlar. Kısacası iktidarını kaybetmek istemeyen AKP ve onu yöneten saray sevdalısı Tayyip Erdoğan.
Katliamın nedeni ise ortadadır. 7 Haziran seçimlerinin ardından tek başına iktidar olamayan AKP ve başkanlık hayali suya düşen Tayyip Erdoğan, gayrımeşru iktidarlarını Kürt halkına karşı yürüttükleri savaşla ve toplumsal muhalefete uyguladıkları baskıyla sürdürmek niyetindedirler. İktidarı kaybetmemek için ülkede fiili darbe yapan AKP ve Erdoğan, Suruç Katliamı’nın ardından başlayan süreçle toplumsal muhalefeti susturmak için uyguladıkları baskının şiddetini artırırlarken, kendilerine yönelen en ufak muhalif sesi bastırmaya çalışmaktadırlar. Son olarak Ankara Katliamı’yla, 1 Kasım’da tek başlarına iktidar olamamaları durumunda yaşanacaklar gösterilerek “istikrar” için AKP’ye yeniden oy verilmesi sağlanmak istenmektedir. Davutoğlu’nun katliamın ardından çıkıp “oylarımızda yükseliş trendi var” demesi tesadüf değildir.
10 Ekim günü özellikle Emek, Barış, Demokrasi Mitingi’nin hedef alınması da tesadüf değildir. 10 Ekim günü Ankara’ya gelenler, Fırat’ın doğusu ve batısı arasında köprü olmaya, sarayın savaşına karşı halkların kardeşliğini haykırmaya gelmişlerdir o alana. O alanda buluşan halklar, AKP’nin kendisine karşı yükselen tepkileri Kürt halkına yönlendirmesine izin vermeyenler, Erdoğan’ın planına çomak sokanlardır. Saldırının hedefinde de bu vardır. Hedef alınan halkların AKP karşısındaki ortak mücadelesidir. Hedef, ülkenin dört bir tarafından ortak taleplerle gelip sokakta birleşen işçileri, kadınları, üniversitelileri, yaşamına ve doğasına sahip çıkanları korkutmak ve sindirmektir.
Ancak bu toprakların tarihi katliamların olduğu kadar direnişin, mücadelenin de tarihidir. 77 1 Mayısı’nda, Beyazıt’ta, Çorum’da, Maraş’ta ve daha nice katliamlarda yıldırılamayan bir neslin çocukları, kardeşleri, onların hikayelerini dinleyerek büyüyenler, bugün Diyarbakır’la, Suruç’la, Ankara’yla yıldırılmak isteniyor. Katliamın hemen ardından sokaklara dökülen halklar; “hayatı durduruyoruz” diyerek grevler, boykotlar örgütleyen; eylemlerde halkın güvenliğini sağlayan devrimciler katillere ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmeyeceklerini gösterdiler.
Sandıkta da sokakta da katillerin iktidarını yıkmak için mücadeleye!
Katliamın ardından ülkenin her yanındaki üniversitelerde ve liselerde yaygın boykotlar örgütlendi. Binlerce üniversiteli, barış nöbetlerinde, üniversite içinde yapılan anmalarda, okullarda ve kentlerde yapılan yürüyüşlerde kaybedilen arkadaşlarının hesabını soracaklarının sözünü verdi. Önümüzdeki süreçte de üniversitelerin kitlesel yan yana gelişler, anmalar örgütlemeye devam etmeleri, katliamın unutulmaması ve yaratılmak istenen kitle pasifikasyonuna izin verilmemesi için önemli bir yerde durmaktadır.
Önümüzdeyse ilk olarak 1 Kasım seçimleri duruyor. 10 Ekim’den bugüne dek üniversitede de sokakta da AKP’ye seçim çalışması yaptırmamaya yönelik iradi eylemler gerçekleşti. Üniversitede AKP’nin sözcülüğünü yapan akademisyenler ve yandaş rektörler teşhir edilirken, sokakta da AKP’nin seçim araçları kovuldu, pek çok yerde AKP’nin seçim afişleri katil yazılarıyla donatıldı. Üniversiteliler, üniversiteden AKP’ye neden oy çıkmayacağını anlatırken, AKP’ye “gençliği tavlayamazsınız” dediler.
1 Kasım seçimlerinde AKP’nin 7 Haziran’da olduğu gibi yeniden planlarını bozmak gerekiyor. Daha da önemlisi AKP’nin kendisine karşı olan tepkileri Kürt halkına ve HDP’ye yönlendirmesine engel olmak, Türk ve Kürt halklarının AKP’ye ve saraya karşı ortak mücadele zeminlerini güçlendirmek gerekmektedir. Batıda HDP’li olmayan sosyalistlerin başlattığı “Saray Yenilecek, Halk Kazanacak” kampanyası ve bu kampanyayla HDP’ye oy istenmesi, müşahitlik çağrısı yapılması bunun gerçekleşmesi için atılmış önemli bir adım. AKP’nin tetiklediği şovenizmle Türk ve Kürt gençlerini birbirine düşman etmesine izin vermemek, biz üniversitelilerin sorumluluğudur. Bu bilinçle hareket eden üniversiteliler, Saray Yenilecek Halk Kazanacak kampanyasının üniversite forumunda bir araya geldiler. AKP faşizmine karşı “Gençlik Kol Kola mücadele edecek” diyen üniversiteliler, gençliği AKP’ye karşı sokakta ve sandıkta mücadele etmeye, 1 Kasım’da HDP’ye oy vermeye ve sandıkları korumaya çağırdılar.
1 Kasım seçimi bu açıdan önemli de olsa esas meselemiz 1 Kasım’dan sonrasıdır. 7 Haziran’ın gösterdiği en önemli şeylerden birisi AKP’nin sandıkta yenilse bile yıkılmayacağıdır. AKP’nin yıkılacağı yer sokaktır. Gençlik, sarayın savaşına karşı barış ve faşizme karşı özgürlük mücadelesini sokakta büyütmek için inisiyatif almalıdır. Bu sebeple 1 Kasım’ın ardından tüm üniversitelileri amfi amfi, fakülte fakülte örgütlenmeye; Ankara’nın hesabını sormaya çağıracağız.
Bugüne dek üniversitelerde AKP karşısında biriktirdiğimiz deneyimlerimizle, yaygınlığımızla ve örgütlülüğümüzle biz hazırız. AKP faşizmine karşı mücadelenin yine en önünde yer alacağız. Daha kararlıyız, ne yitirdiklerimizi unutacak ne de umudumuzu kaybedeceğiz. Gözünü kan bürümüş iktidarı da onun biricik sarayını da tarihin çöplüğüne göndereceğiz.
Sarayın ardında özgürlük hâlâ bizleri bekliyor.
Ve özgürlüğe giden yol hâlâ engebeli, dolambaçlı ve sarp.
Her şeye rağmen o yolda yürümeye devam edenler katillerin iktidarını yerle bir edecekler.