AKP-MHP iktidarının ekonomik kalkınma yalanı: Kamuda Tasarruf Paketi ve Orta Vadeli Program

Ekonomik Kalkınma,

2024-2026 yıllarını kapsayan Kamuda Tasarruf Paketi ile kemer sıkma politikalarını niteleyen iktidar, eylül ayında açıkladığı Orta Vadeli Program ile de sürecin denetim ve kontrol kanallarını devreye sokacağını belirtti. Bu iki kalkınma palavrası kapsamında iktidar; kamu harcamalarını mümkün olduğu kadar kısacağını (üniversite lavabolarındaki el sabunundan tutun, belediye otobüslerine takılacak kameraya kadar), kamu personeli alımlarını sınırlandıracağını (sadece emekli olan personellerin yerine istihdam sağlanacağını), memur/işçi/emekli maaş ücretlerinin (doğrudan dile getirilmese de) baskılanacağını ve “gerekli” olmadıkça kamusal yatırımlar yapılmayacağını duyurdu.
Halkın parasını halka değil, şirketlere akıtarak enflasyonu dizginlemeyi ve tek haneli rakamlara düşürmeyi hedefleyen bu kirli politikaların halk kitlelerine hiçbir yararı olmadığı, aksine zararı olduğu, Kamuda Tasarruf Paketi’nin açıklandığı günden bugüne paylaşılan enflasyon verileri ışığında saptanabilmektedir. Haberleşme, ulaştırma, çeşitli mal ve hizmetler, eğlence ve kültür, ev eşyası, alkollü içecekler ve tütün, lokanta ve oteller harcama başlıklarında yıllık bazda enflasyon oranları azalırken ev halkının hayatını idame ettirebilmesi için bütçe ayırması gereken gıda ve alkolsüz içecekler, sağlık, eğitim, konut, giyim ve ayakkabı harcama başlıklarında ise yıllık bazda istikrarlı ve belirgin bir enflasyon düşüşü söz konusu değildir.

Halkın düşmanı olan iktidarın iki yüzlü ekonomi politikaları dolayısıyla insanlar sefalet ücretlerine mahkum ediliyor; aileler, evin kazanını nasıl kaynatacağını, fahiş faturaları nasıl ödeyeceğini, çocuklarını nasıl okutacağını, şans eseri hayatta kaldığı bu dünyada ertesi sabaha nasıl çıkacağını kara kara düşünüyor. Halkın insanca bir yaşam hakkı elinden alınıyor.

Yeni yıla girerken duyurulan sefalet ücreti zammı, yıllık TÜFE verilerinin altında kalırken sarayında, altın varaklı odasında, sıcacık yatağında uyuyan tek adam, dalga geçer gibi diyor ki: “Bu sene de işçilerimizi enflasyona ezdirmedik!” Dakikasına 32 bin lira bütçe ayrılan saraya karşılık emekçiye reva görülen ücret 22.104 lira oldu. Halkın neler çektiğinden habersiz olan iktidar rejimi, öğrenciler için de 3 liralık KYK bursunu/kredisini yeterli buluyor. Faturalar, mutfak masrafları ve sağlık harcamaları ile beli bükülen ev ekonomisine bir de öğrenci okutmak eklenince ortaya çıkan manzarada, orta ve dar gelirli aileler için yalnızca zam, borç ve kriz yer almakta.

Biz öğrenciler için de farklı bir durumdan söz etmek pek mümkün değil. 2024-2025 akademik yılı henüz başlamamışken yemekhane, yurt ve kantinlere, üniversitelere atanan kayyumlar aracılığıyla %50-%100 dolaylarında zam yapan iktidar, bu zamlar karşısında verilen hizmetten tasarruf etmeyi de ihmal etmiyor. Tadilat gördüğü hâlde defalarca çöken kütüphane tavanlarını mı sorarsınız, kâr etmiyor diye çalışma saatleri kısıtlanan okul işletmelerini mi sorarsınız, bilmem; ama bizlerin ve ailelerimizin cebinden çıkan vergilerin kampüslerimizde bizlere değil de imzalanan iş birliği protokolleri kapsamında AKP yardakçısı şirketlere aktarılıyor olması kadar iki yüzlü bir durum söz konusu olamaz. Keza, Kamuda Tasarruf Paketi’nin açıklandığı günden bugüne eğitim enflasyonunun yıllık bazda düşüş göstermeyişi ve bu 9 aylık süreçte eğitimdeki enflasyonun yüzde 52 dolaylarında oluşu, yürütülen politikaların yararsız olduğunu kanıtlar niteliktedir.

Somut bir şekilde örneklendirmek gerekirse: İşletmesi Hacettepe Üniversitesine ait olan, okul yurtlarında kalan sıra arkadaşlarımızın 7/24 ihtiyaçlarını sağlayabildiği Yurdum Kafe, tasarruf tedbirleri dolayısıyla saat 23.00’ten sonra kâr etmediği gerekçesiyle 08.30-23.00 saatleri arasında çalıştırılmaya başlandı. 23.00’ten sonra kâr etmeyişi gibi saçma bir sebebin yanı sıra sabah çalışmaya başladığı saatin de ilk ders saatinden 10 dakika önce olduğu değerlendirilecek olursa alınan tedbirlerin öğrenci dostu olmadığı anlaşılacaktır. Benzer sebeplerle ODTÜ’de ücretsiz yapılan SMEAR testlerinin kaldırılması, Yıldız Teknik Üniversitesinde tadilat edilen kütüphane tavanının 5 kez çökmesi, Marmara Üniversitesinde el sabunlarının pet şişelerle lavabolara koyulması gibi durumlarla karşı karşıya kaldık.

Verilen 3 bin liralık KYK bursunun/kredisinin günlüğü 100 liraya denk gelirken üç öğününün üçünü de okul yemekhanesinden yemek isteyen bir öğrenci, 100 liranın 98 lirasını yemekhaneye yatırmak zorunda. Sadece yemekhaneden yemek yiyen bir öğrencinin yemek masraflarını dahi karşılamaya yetmeyen burs/kredi sahibi öğrenciler, (hükümetin gözünde olmasa da) birer insan oldukları için doğal olarak arkadaşlarıyla gez(ebil)mek, eğlen(ebil)mek, bir kahve iç(ebil)mek, kültür faaliyetlerinde bulun(abil)mek istiyor. Lakin verilen burs/kredi, günden güne artan enflasyon karşısında niteliğini yitirmektedir. Ulaşımın ve barınmanın da peyderpey zamlanması ve ulaşım ile barınma koşullarının fiyat artışlarına rağmen daha da kötüleşmesi, hem alınan bursun/kredinin niteliğini yitirmesine sebep olmakta hem de yaşam koşullarımızı yaşanamaz hâle getirmektedir.

Bir öğrencinin besin ihtiyacını sadece yemekhaneden karşılayıp en ucuz yurtta kaldığı takdirde dahi ulaşım masraflarıyla beraber aylık olarak 3.800-5.000 lira dolaylarında bir harcama yapması gerekiyor ki bu harcamaların içinde henüz kişisel bakım, giyim, sosyal ve kültürel faaliyetler bulunmamaktadır. Kişisel bakım harcamaları, ayda birer kez sinema ve tiyatroya gitmek, haftada 2-3 kez arkadaşlarla kahve içmek gibi minimal harcamalar da eklenince 6.600-7.800 civarında bir fatura çıkıyor öğrenciye. İktidar ise verdiği bursu/krediyi artırmayıp ucuz emek gücü olarak gördüğü öğrencileri kendisine muhtaç ederek bu zor zamanlarda öğrencilere cazip görünecek İŞKUR programları ve İhracat Akademisi gibi politikalar açıklıyor. Öğrencilerin daha üniversite yıllarındayken proleterleştirilmesine ve sermayeye dönük politikalar ekseninde eklemlenmesine sebep olan bu politikalar, tasarruf tedbirleri kapsamında kendilerini var ediyor.

Bu noktada maalesef günden güne yaygınlaşan duygusal ve psikolojik sıkıntılarla karşı karşıya kalıyoruz. Zaman zaman intiharlarla sonuçlanan olaylar dahi yaşanıyor; lakin insan hayatının ucuz olduğu bu dönemde yaşanan olay ne kadar yakıcı olursa olsun, paradan başka bir şey görmek istemeyen gözlerde bir anlam ifade etmiyor ve kirli politikalarını bizlerin üzerinde yürütmeye devam ediyorlar.

Kapalı kapılar ardında sıkı sıkıya yapılan pazarlıklarla “Öğrencinin cebindeki üç kuruşu nasıl kendi cebimize koyarız, öğrencileri nasıl müşterileştiririz, nasıl sisteme tabi kılarız, emeklerini nasıl gasp ederiz?” muhasebesini yapan kayyum rektörler ile AKP-MHP iktidarına, “Eğitimde tasarruf olmaz! Bir gençlik alacaklıyız, alacağız!” diyerek 17 Mart’ta Hazine ve Maliye Bakanlığına yürüyor ve bu kalkınma yalanları karşısında net duruşumuzu sergiliyoruz.

*Hacettepe Üniversitesi öğrencisi Satılmış Temiz