YÖK yasası hala gündemde… Gençlik de!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

15 Ocak 2013  |  Salı

Üniversitenin ülke gündemini yeniden yönlendirdiği bir süreci geride bıraktık. Pek çok üniversite final dönemine ya girmiş ya da finalleri bitirmiş durumda. Bu süreçte hem sağlıklı bir geçmiş değerlendirmesi yapmak hem de önümüzdeki sürece dair adımlar atmak gerekiyor.

Üniversite ayakta:

18 Aralık’ta Tayyip Erdoğan’ın ODTÜ’ye gelişiyle başlayan süreç, 27 Aralık günü tepe noktasına ulaştı. Yaklaşık 7 saat süren bir direnişin ardından üniversitenin tüm bileşenlerinin katıldığı boykotlar, işgaller ve kimi yürüyüşlerle örmeyi başaran gençlik hareketi, 27 Aralık’ta yaklaşık 5000 kişinin katıldığı “ODTÜ Ayakta, AKP’ye Direniyor” yürüyüşünü gerçekleştirdi. Kendisine yönelen saldırıya karşı yekpare tavır alan üniversite, bu eylemle birlikte önceki tartışmalarımızda da belirttiğimiz gibi, AKP’ye karşı direnme eğilimleri adına muazzam bir örnek oluşturmakla birlikte, bu kesimler için de umut oldu.

Yeniden, YÖK Taslağı

Tam da bu yazının kaleme alındığı saatlerde Yeni YÖK Yasa Taslağı’nın son hali yok.gov.tr’den yayınlandı. Kasım ayında yayınlanan taslağa göre birkaç şekil farklılığı içeren bu taslak, rektör atanmasını yeniden cumhurbaşkanına bağlayan öneriler getiriyor. Zaten rektörlerin büyük oranda karşı çıkış sebepleri, eğitimin kamusallığını yitirerek alınır-satılır bir hizmet hâline gelmesi, üniversitelerin piyasalaşması, akademisyenlerin işçileşmesi değil; kendilerinin en üst makam tarafından atanmayacak olmaları ve akademik yıl açılışları ve mezuniyet törenleri dışında konuşma dahi yapmayacak kadar basit kamu görevlileri hâline gelmeleriydi. Bu hâliyle yeni taslak kimi rektörler için daha ikna edici hâle gelmiş olabilir, olsun. Bir yandan da sömestrda, öğrencisiz kalmış bir Ankara’da, sessiz sedasız bir şekilde bu tasarıyı geçirme planları yapıyor da olabilirler, yapsınlar. Mücadelenin tatili olmaz. Üniversiteliler, nicedir biriktirdikleri deneyimi ve yükselttikleri mücadeleyi bir gece yasasına kurban edecek kadar dirayetsiz değillerdir. Buna işaret aranıyorsa, bugüne dek düzenlenen forumlardan, yürüyüşlerden, tekil ancak etkili boykot-işgal deneyimlerinden, 25 Aralık’ta Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen “Üniversite A.Ş.’ye, YÖK’e, yasasına geçit vermiyoruz” eylemlerinden ve son olarak Ankara’da düzenlenen ve pek çok akademisyenin katıldığı “YÖK Yasa Taslağına Hayır” yürüyüşüne göz atılabilir. Gençlik hareketi bu eylemleriyle özgün gündeminin takipçisi olduğunu vurgulamış; ayrıca yükselen bir hareketin akademisyenler açısından da hareketlendirici olduğunu gözler önüne sermiştir.

Tayyip Erdoğan’ın son açıklamalarıyla birlikte özel üniversiteler de ayrı bir önem kazanmış durumda. YÖK Yasa Taslağı’na yönelen onca eleştiriden sonra üniversite konseyleri konusunda küçük bir revizyona tabi tutularak yeniden gündeme sokulan taslak, bir yandan gençlik hareketinin kısmi bir başarısı olarak yorumlanabilir; ancak bu revizyonla birlikte “özel üniversite” tartışmalarının öne çıkacağı da bir gerçek.

Kolektif 3. Genel Kurulu

Bu süreçte, 25 Ocak’ta düzenlenecek olan Öğrenci Kolektifleri 3. Olağan Genel Kurulu ve 26-27 Ocak’ta düzenlenecek olan Eğitim Hakkı Forumu ayrı bir önem arz etmektedir. Başından beri üniversite mücadelesini sürükleyen en diri örgüt olan Kolektif, bu genel kurulla birlikte Yeni YÖK Yasası öncesinde tüm tartışmalarını ortak bir dil ve akılla yeniden yapacak. Tüm bir yıl boyunca biriktirdiklerimizi taşıyacağımız genel kurul, AKP’nin yükseköğretime dair hayallerine birer birer balta vuran üniversitelilerin önümüzdeki dönem planlarını da şekillendirecek. 2012, ayağa kalkan üniversitelilerin damgasını vurduğu bir yıl oldu. Eğitim Hakkı Forumu’nun “Üniversitede Dönüşüm ve Eğitim Hakkı” başlıklı atölyesinin yürütücülüğünü de Kolektif üstlenmiş durumda. Üniversitelerde biriktirilen pek çok deneyimin farklı başlıklar altında tartışılacağı bu atölye, önümüzdeki dönem üniversitelerde çok daha yoğun bir şekilde yürütmek durumunda kalacağımız gericileştirme, piyasalaştırma ve bu eksendeki dönüşüm tartışmaları konusunda her Kolektifçiye ihtiyacı olduğu birikimi sunacaktır.

Kadir ve Oğuz: Fikrimiz firarda!

Halkların kardeşliğini ve barışı savundukları için 9 aydır tutuklu olan arkadaşlarımız Kadir ve Oğuz, 17 Ocak’ta ilk kez mahkemeye çıkacaklar. 2013’e bir “barış rüzgarıyla” giren AKP, bir yandan İmralı görüşmelerini sürdürürken, diğer yandan barış talebini haykıranlara ya tabutları ya da tabutlukları gösteriyor. Komik kelimesinin dahi aciz kaldığı delillerle tutuklandı arkadaşlarımız. 17 Ocak’ta asıl sınav AKP’nin olacak, sanık sandalyesinde Tayyip Erdoğan oturacak. Kadir’i ve Oğuz’u almak için 17 Ocak’ta Çağlayan Adliyesi’nde olacağız.

İmralı “görüşmeleri”

Bugünlerde gazete manşetlerini süsleyen bir diğer konu da İmralı görüşmeleri. Mahiyeti ve niteliği kamuoyuna açıklanmasa da AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımında bir politika değişikliğine gittiği aşikar. Bundan bir yıl önce “teröristbaşıyla görüşmeyi şerefsizlik” olarak adlandıran Tayyip Erdoğan, bugünlerde İmralı görüşmelerini değerlendiriyor. Ancak işin samimiyetsizliği daha en başından ayyuka çıkmış durumda. Görüşmeleri MİT yürütüyor. Kürt halkının anadilde eğitim talebini müzakere edecek olan kurum MİT midir? Yalnızca bu örnek bile AKP’nin Kürt halkının taleplerini siyasi olarak görmediğini gösteriyor. Ayrıca doğrudan Tayyip Erdoğan’ın söylediği “PKK ile mücadelede başka çözüm yöntemlerini de desteklediği” gerçeği, bu görüşmelerin niteliğini açıkça ortaya koyuyor. Planlanan-hedeflenen şey “barış” olmayınca, “PKK ile mücadelede” “Ada” ile görüşme dahil tüm seçenekler zorlanabiliyor!

Paris’te bir suikast sonucu öldürülen 3 kadın PKK’linin failleri hâlâ bir sır. Bu konuda kimi strateji uzmanları(!) televizyon ekranlarında sıkça boy gösterdiler. Ancak daha henüz cesetler soğumamışken AKP cephesinden yapılan açıklamalar da pompalanan “barış” söylemlerinin neye hizmet ettiğini ortaya koyuyor: örgüt içi infaz!

Sonuç yerine:

Gündem yoğun, yapılacak çok iş var. Yeni bir dönemin arifesindeyiz. Heybemizde onlarca şey var; deneyimlerimiz var, biriktirdiklerimiz var, umudumuz var. Öfkemiz var. Mahpusluk var. Gürül gürül yanan ODTÜ’nün ateşi var bir de, her üniversiteye taşımaya and içtiğimiz. Devrimci gençliğin omuzlarındaki tarihsel görevin farkındayız. Üniversitenin öz örgütü olmanın sorumluluğu var üzerimizde. Tarihi bir kavşaktayız. Üzerinden atlamak onların tercihi olabilir. Bu yüzden yarıyıl tatillerini yarıda kesmek ve Ankara’da buluşmak her Kolektifçinin aklında olmalı.

ODTÜ’nün ateşini tüm Türkiye’ye taşıdık, doğrudur. Ancak YÖK Yasası hâlâ gündemde. Ankara sokaklarının hâlâ ısınmaya ihtiyacı var!

Umut yürürlüktedir!