Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Sema Uğuz yazdı: Korkma, ifşala; feministler yanında!
Kadınlar; üzerlerine yönelen baskı, denetim, taciz ve şiddet karşısında artık sessiz kalmıyor. Yaşadıklarını dile getirip hesap sorulmasını talep ediyorlar. Üstelik bu şiddeti yalnızca sıradan ve bireysel bir şiddet olarak değil, erkek egemenliğinin ürettiği yapısal bir şiddet olarak ifşa ediyorlar
Son günlerde sosyal medyada kadınların kendilerini taciz eden erkekleri ifşa etmesi gündeme düştü. Twitter’da fotoğrafçı Mesut Adlin’in ifşa edilmesiyle başlayan süreç, kısa sürede büyüyerek büyük bir dayanışmaya dönüştü. Kadınlar birbirlerinden güç alarak uzun süredir dile getiremedikleri, üzeri örtülmüş cinsel şiddet deneyimlerini paylaşmaya başladılar. Bu dalga yalnızca tek bir alanda kalmadı, kampüsteki tacizci akademisyeninden, ünlü sanatçılara kadar farklı alanlara da yayılarak daha geniş bir hatta dönüştü.
Küçücük bir fısıltı ile başlayan bu ses kocaman bir çığlığa dönüşüyor. Kadınlar patronlarını, erkek arkadaşlarını, babalarını teker teker ifşalamaya başladı. Güç ilişkilerini elinde bulunduran toplumsal düzenin hiyerarşisinde en tepede bulunan cinsiyet karşısında kadınlar, faillerinin uykularını kaçırıyor.
Kadınlar; üzerlerine yönelen baskı, denetim, taciz ve şiddet karşısında artık sessiz kalmıyor. Yaşadıklarını dile getirip hesap sorulmasını talep ediyorlar. Üstelik bu şiddeti yalnızca sıradan ve bireysel bir şiddet olarak değil, erkek egemenliğinin ürettiği yapısal bir şiddet olarak ifşa ediyorlar. Tıpkı 2017’de hayatımıza giren #MeToo hareketinin feminist harekete kazandırdığı o dalga gibi, yeniden ifşa hareketinin önünü açıyorlar.
Peki neydi bu #MeToo?
#MeToo, sosyal medyada kadınların faillerini ifşaladığı bir hareket olarak Amerika’da başladı ve bütün dünyaya yayıldı. 2017 yılında Amerikalı oyuncu ve aktivist Anette Milano’ya ulaştırılan bir mesajda, cinsel saldırı ya da taciz deneyimi yaşamış kadınların yalnızca #MeToo etiketi kullanarak kendi hikâyelerini görünür kılabilecekleri belirtiliyordu. Milano’nun bu çağrıyı sosyal medyada paylaşmasıyla birlikte kadınlardan, yaşadıkları deneyimleri bu etiket aracılığıyla ifade etmeleri istendi. Paylaşımın ardından kampanya çok kısa sürede geniş bir karşılık buldu; yalnızca ilk gününde 55 bin kez dolaşıma girdi ve Twitter gündeminde birinci sıraya yerleşti. Devamındaki 45 gün içerisinde ise 85 farklı ülkeden yaklaşık 85 milyon gönderiye ulaşarak küresel ölçekte bir hareket halini aldı.
Milano’nun bir oyuncu kimliğiyle sosyal medyada dolaşıma soktuğu #MeToo etiketi, ilk olarak sinema sektöründe güçlü bir karşılık buldu. Hareketin yarattığı etkiyle birlikte Hollywood ünlüleri, 1 Ocak 2018’de Time’s Up fonunu kurarak cinsel saldırı ya da tacize maruz kalan kadınların hukuki mücadelesine destek olmak amacıyla 22 milyon dolardan fazla bağış topladı ve yaklaşık 800 gönüllü avukatın katkısını sağladı. Hareketin etkisi yalnızca sinema sektörüyle sınırlı kalmadı, farklı meslek gruplarındaki kadınların da yaşadıkları şiddeti ifşa etmelerine zemin hazırladı.
Artık erkek düzene karşı mücadeleyi, toplumun her alanında feminist dayanışmayı büyüterek bir adım öteye taşıma zamanı. Nasıl sosyal medyada her ifşa birbirimize güç verdiyse; evde, kampüste, işte, sokakta bulunduğumuz her yeri feministleştirerek güvenli alanlarımızı kurabiliriz. Bugün, yaşadığımız her alanı feministleştirmek, patriyarkal iktidar ilişkilerine karşı kolektif bir direnişin ifadesi. Evde, işte, kampüste ve kamusal yaşamın her alanında örülen bu dayanışma, bu çürük sistemin sınırlarını zorlamakta ve yeni bir toplumsal tahayyülün kapılarını aralamaktadır. Bu noktada söylenecek şey açıktır: Korkma, ifşala; feministler yanında.