Üniversite için ayağa kalkma zamanı!
24 Aralık 2012 | Pazartesi
Üniversite ne zaman gündem olsa, AKP’nin iktidar reflekslerinin tümünü görüyoruz. Yeni YÖK yasası öncesi ODTÜ gibi bir yere gitmenin, gözdağından başka bir amacı olamazdı elbette. Nasıl bir külhanbeyliği ise bu; hem üniversiteyi satarım hem de sizin kalenizde caka satarım. Bu edalar, bu haller elbette ODTÜ’nün kendini hatırlatmasıyla “yine” rezilliğe döndü.
AKP, son haftalarda yoğun şekilde bütçe görüşme”me”leriyle meşgul oldu. Ancak bu meşguliyet kimseyi yanıltmasın; ne Kürtlere saldırmaktan ne kadın düşmanlığından ne emperyalizmin aktif taşeronluğundan ne ırkçı mezhepçi söylem ve uygulamalardan ne de talan politikalarından vazgeçmedi. Vazgeçmediği bir nokta daha var: AKP’nin üniversiteler. Yeni YÖK yasası tartışmaları “Zaman gazetesinin de katkılarıyla” sona yaklaştı. Ancak Tayyip’in çok iyi bildiği bir şey var: Üniversite fikrini tasfiye etmeden, üniversitenin meşruiyetini zedelemeden bu yasayı geçirmek kolay olmayacak. Akademinin baştan aşağı karşı çıkışını egale etmenin yollarını arayan AKP, çözümü konseyden vazgeçmekte, baskıyı artırmakta ve akademinin sözünü değersizleştirmekte buldu anlaşılan. Birçok rektörün koltuğunu kaybetme korkusuyla karşı çıktığı “üniversite konseyi” taslaktan çıkarıldı. Taslak bu haliyle bazı kesimler için daha ikna edici hale geldiyse de yasanın önündeki engeller tamamen kalkmış değil. Büyüyebilecek herhangi bir üniversite muhalefetine karşı da önlem almak AKP için kaçınılmaz bir hamle idi; kaçınmadı. İpleri salınan gerici-faşist çeteler, üniversitelerde öğrencilere saldırmaya, demokratik hak kullanımlarını gasp etmeye başladı. Elbette bunu polisin ve ÖGB’nin gözetiminde ve güvenliğinde yapıyor. Üniversitelerde sürekli bir çatışma ortamı yaratmak, polisin üniversiteden ayrılmamasının teminatı olduğundan faşistler okula polis eşliğinde gelip, polis araçlarıyla çıkıyor. Sene başından beri açılan soruşturmalarla baskı derinleştiriliyor. AKP faşizmi tepeden aşağı her noktada üniversitelilere saldırmaktan geri durmuyor. Alışılagelmiş AKP hamlelerinin yanı sıra Tayyip’in ODTÜ açıklamalarından yola çıkarak akademide de “yandaş ve öteki akademi” tanımlaması yapmak mümkün olacaktır. ODTÜ rektörüne, ODTÜ’lüleri yetiştiren akademisyenlere aşağılayıcı ve değersizleştirici cümlelerle saldıran Tayyip, bununla yasa öncesi avantaj yakalamaya çalışıyor. Polis şiddetini kınayan, yani kendi zihniyetiyle “terörü” destekleyen bir üniversite anlayışının YÖK yasasıyla ilgili yorumlarını kolayca manipüle edebileceğini düşünüyor Tayyip Erdoğan. Toplumda söylediği söz kuvvetli olan üniversitelerin YÖK yasasına, savaşa, AKP’ye hayır dediği duruma karşı ancak akademiyle kavga ederek kendi sözüne inandırabilirdi RTE; onu denedi. Ancak faşizmin özgürlüklere her kafa tutuşunda ortaya çıkan saflaşma yine kendini gösterdi. ODTÜ’ye destek açıklamaları, ODTÜ’yü selamlayan eylemler ülkenin dört bir yanından yükselince, akademiyle AKP’nin arasını iyice açtı. “Göktürk-2’yi uzaya fırlatma başarısıyla” dahi övünemeyen Tayyip, yine kendi attığı taşla kendini vurmuş oldu.
ODTÜ direnişinin, AKP açısından da gençlik hareketi açısından da başka bir kapıyı araladığı açıktır. AKP her zamanki gibi polis-yargı iş birliğini devreye soktu; öğrenciler gözaltına alındı ve yine yoktan delillerle terör örgütü kurdu. Ancak büyüyen tepkilerle baş etme riskine giremeyen AKP’nin mahkemeleri, istisnai bir durum olarak tutuklama kararı veremedi. Çılgına dönen RTE ise YÖK yasası öncesi önemli bir ders almış oldu. Ancak ODTÜ direnişinden gençlik hareketinin de çıkarması gereken önemli dersler var. Gençliğin birlikte karşı koyuşu AKP faşizmine karşı başarılı olabiliyor, toplumun AKP tarafından mağdur edilen kitlelerini umutlandırabiliyor ve üniversitelerin nasıl savunulması gerektiğine dair yöntem gösterebiliyor. Ancak ODTÜ’deki direniş, salt AKP karşıtlığının sokağa yansıması olarak yorumlanarak gençlik hareketinin kendi öznel gündemlerini öne çıkarmayı unutmasına yol açmamalı. Evet, ODTÜ direnişi tarihi bir örnek; ancak asıl sorumluluk her üniversiteyi ODTÜ’ye çevirmek ve YÖK yasasına karşı büyük bir barikat kurmaktır. ODTÜ’de yaratılan durum sadece AKP faşizmini üniversiteden kovmak değil, üniversitenin ve bilimin özgürlüğünü savunmaktır. Bugüne kadar ortalama bir rutinde yasa anlatımıyla ilerleyen YÖK Yasası çalışmaları, üniversiteyi ayağa kaldırmaya hazır hale gelmek zorundadır. Bu noktada üniversitenin en diri ve en hazır örgütü Kolektif, yasayı gündeme getirme başarısı gösterdiği ölçüde hem tüm gençlik örgütlerine hem de tüm toplumsal muhalefete yön gösterebilir. Mecliste bütçe görüşmeleri de bittiğine göre YÖK yasasının her an meclise gelebileceği öngörüsüyle hareket etmek gerekiyor.
Üniversite ayağa! 25 Aralık’ta sokaklara
ODTÜ direnişi gösterdi ki üniversitelilerin sazı eline alma vakti çoktan geldi. 9 Kasım’da gençliğin birlikteliği önemli bir noktaya işaret etmişti. Bugün de aynı kararlılıkla sürdürülmesi ve büyütülmesi gereken bir çizgi var. Bu yüzden 25 Aralık’ta ülkenin birçok üniversitesinde yapılacak eylemler önem kazanıyor. Gençliğin uzun süredir siyasal alanda söz söylemeyi tercih ettiği gerçeğiyle birlikte, akademik eksende bir eylemin önemi bir kat daha artıyor. Akademinin topyekûn karşı koyuşu için sokak kısmının kitlesel ve militan bir çizgide ilerlemesi gerekiyor. 25 Aralık, gençliğin YÖK yasasına karşı yerellerde yükselttiği mücadelenin finali olmasa da önemli bir noktasında duruyor. Yasanın, meclise gelene kadar her gün gündemde tutulması ve muhalefetin büyütülmesi gerekmektedir. Gençlik hareketi açısından tarihi bir eşik olan YÖK yasasına karşı mücadele, ODTÜ deneyiminin ışığıyla toplumun tüm rahatsız kesimlerine umut olabilecek bir hava yaratmak zorundadır.
Tayyip’in çıkışlarıyla ortaya çıkan saflaşmayı derinleştirmek ve AKP tipi üniversiteye karşı olanları bir cephede buluşturabilmek önemli bir başarı olacaktır. Bu noktada hem merkezi anlamda hem de yerellerde ısrarla YÖK yasasını öne çıkarmayı ana plan olarak tasarlamak gerekir. Üniversite fikrinin aydınlanmacı özelliğinin tasfiyesine karşı kamusal üniversite tartışmasını yaygınlaştırmak, yasayı ideolojik olarak mahkum etmek ve üniversiteye dair tartışmalarda ideolojik hegemonya kurmak gereklidir. Kısacası, ODTÜ’de yanan ateşle içimizi ısıtmak güzel; fakat o ateşi yaymak gerek.