Perde Sokakta Kapanacak!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

14 Aralık 2013 |

Yerel seçim atmosferinin herkesi yutmaya yatkın hali, kışa girerken yönetenleri de isyan edenleri de içine hapsetmeye çalışıyor. Atılan her adım, söylenen her söz, partilerin ve adayların seçim hazırlıklarına göre belirleniyor. Medyanın gözü Van’da üşüyen çocuklardan daha çok iktidarın seçim şovlarında. Kısacası, iktidar ve aygıtları her şeyi “normalleştirme” çabasında. Hatta Erdoğan üniversitelilere bile bulaşmaya başladı.

Gündemde soğuk rüzgârlar, sokakta direnişle ısınanlar var:

Gündemi uzun süre meşgul eden dershane tartışması, iktidar içi uzlaşmayla çözüldü. Cemaatle Erdoğan arasında artık paspas altına süpürülemeyen kavgalar görülmeye başlandı. Önümüzdeki 3 seçimli 1 buçuk yılda, iktidarın nasıl ve kiminle süreceği sorusunun yarattığı gerginlik, iktidar ortaklarının da arasını geriyor elbette. Birbirlerine düşen paylara göz diken iktidar ortakları, paylarını artırmak için karşılıklı bir güç savaşını en açık haliyle veriyorlar. Ancak elbette, iktidar içi gerilimler, iktidarı yıkacak bir çatlak yaratmayacaktır. İktidar ortakları, iktidarı kaybedecekleri bir kavgaya girişmeyeceklerdir. Aksine Erdoğan-Gülen arasındaki rekabet, bu kavgadan dolayı beklentiye girenler açısından, pasifikasyon yaratma riskini de beraberinde getirmektedir. Her ne olursa olsun filler tepede dövüşürken, eğitim alanı çimen misali ezilmektedir. Birbirleriyle kavga ederken, iktidarın pisliklerini birkaç gün içinde ortaya döken ama daha ötesi en başarısız oldukları alan olan eğitim konusunu bile tartışmaya açık hale getiren bir düzlem yaratmaktadırlar. Eşit, parasız eğitimi savunurken kullandıkları ağız ile birbirlerini tehdit eden ağız aynı olması, eğitim alanının kırılganlığını derinleştirmektedir. Toplumsal muhalefete düşen sorumluluk ise, eğitim hakkını fillerin kavgasına terk etmemektedir. Tekrar söylemekte fayda var; iktidar ortakları arasında kol kırılsa yen içinde kalır, iktidarı ancak sokak gücü değiştirebilir.

Kürt sorununda ise “sahi bir çözüm süreci vardı” demenin dışında bir çare bırakmayan, adım atmayan, yalan söyleyen ve hatta hâlâ geleneksel devlet zekâsı(!) ile Kürtlerin gücünü bölme planları yapan bir AKP var ortalıkta. Barzani ile bir araya gelen, petrol meselesini hallederken bir de Kürtleri Barzani çizgisinde hareket ettirebilecek bir Türkiye çizgisi yaratma derdine düşen AKP, bölgede de infazların önünün açmış durumda. Yüksekova’da katledilen 2 Kürt, AKP’nin barışa dair bakış açısını bir kez daha açıklamış oldu.

Van üşümeye devam ediyor. Ülkenin dört bir yanından Van’a güneşler yollanıyor. AKP ise konteynerleri kış ortasında kaldıracak kadar vicdansız davranıyor. Muhtemelen yakın zamanda yaptığı evlerle övünecek, diktikleri gökdelenlerle yerel seçim propagandası yapacak olan AKP, Van’daki depremzedelere zulüm etmeye devam ediyor. Ama vicdanı olanlar, Van üşümesin diye ellerini taşın altına koymaya hazır duruyorlar.

Üniversiteye bulaşmasa hatrımız kalır

Yerel seçime yaklaşırken toplumu saflaştırmayı temel görev bilen Tayyip, bir türlü barışamadığı üniversiteyle arasına duvarı şimdiden ördü. Kızlı-erkekli ev tartışması ile ilk hamleyi yapan Erdoğan, nabzı yoklayıp geri adım atsa da zihniyetinde bir değişiklik olmadığını unutmamak gerekir. Güçlenen bir Erdoğan’ın ilk yapacağı işlerden biri hâlâ üniversiteyi bitirme süresiyle ilgili hamlesi olabilir. 4 yıllık bölümü 6 yılda bitirmeyene güle güle diyor Erdoğan. Sanki aynı kural (4 yıllık okulu 7 yılda bitiremeyen atılır) kendileri tarafından demokrasi şovuyla kaldırılmamış gibi utanmadan konuşuyor Erdoğan. Terör olayları bu sayede vücut buluyormuş üniversitelerde. Dert, üniversiteleri siyasetsizleştirmek, AKP karşısına dikilme gücünü elinden almak; ancak evdeki hesap yine çarşıya uymayacak, üniversite AKP’ye asla diz çökmeyecek.

Ali İsmail Korkmaz biziz, fizana da gitseniz peşinizdeyiz

19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail’in katillerinin yargılanacağı davanın ilk duruşması 3 Şubat’ta Kayseri’de yapılacak. Daha önce 20 Kasım’da Eskişehir’de yapılacağı duyurulan duruşma “güvenlik” gerekçesiyle Kayseri’ye kaçırıldı. Yakın zamanda da Şerzan Kurt’un katilinin yargılandığı dava güvenlik gerekçesiyle Muğla’dan Eskişehir’e kaçırılmıştı. Yargıdaki ilginçliklerden bahsetmeye satırlar yetmez elbet. Ancak gençlik hareketinden kaçılamayacağını da deklare etmek gerek. Daha önce Tayyip’in rektörler buluşmalarını ve hatta Erzurum’daki ÖTK buluşmasını Erzurum’a kadar kovalama deneyimi Öğrenci Kolektifleri’nin ezberinde mevcuttur. Ali İsmail Korkmaz üniversitenin sembolüdür. Hile hurdayla Eskişehir’den kaçırılan ve sanıkların tahliyesi için zemin yaratılmaya çalışılan dava, gençlik hareketinin en önemli gündemlerindendir. Katillerinden hesap sormak da yaratılacak toplumsal basınca bağlıdır. Gençlik hareketinin daha önce Hopa Davası sürecinde edindiği deneyimi büyüterek ve daha da toplumsallaştırarak Ali’nin davasında da sürdürmesi gerekmektedir. Davanın tarihinin okulların kapalı olduğu döneme denk getirilmesi elbette basit bir tesadüf değil, aynı Kayseri’ye kaçırılması gibi korkunun ürünüdür. Ama bu kış tatil yok üniversiteye. Ali’nin hesabını sormak için çalışmak var. Üniversitelerde ve kentte Ali’ye hep birlikte sahip çıkmanın gerekliliği ancak üniversitelilerin çabasıyla gerçeğe dönüşebilir. Bu kış tatil yapmıyoruz, Ali için kalıyoruz, Ali’nin hesabını sormaya gidiyoruz.

Şimdi Kolektif Zamanı

Öğrenci hareketinin son 3 yılı, aralık aylarında sıçramalarla geçirilmişti. Bu aralık ise yerel seçim etkisiyle AKP’nin üniversitelere gelmediği, ciddi adımlar atmadığı bir dönem olarak geçiyor. Hele ki Gezi’den sonra büyüyecek bir gençlik isyanının yaratacağı toplumsal etki, AKP’yi iki kere düşündürüyor. Ülke yerel seçim atmosferine girmiş durumda. Üniversiteliler yerel seçim gündemine sokaktan müdahale etmenin kanallarını yaratmaya başlamalıdır. Yerel seçimler yaklaştıkça gençliğin gündemine daha fazla girecek olmasına rağmen, AKP’ye kaybettirmenin metodları şimdiden tartışılmaya başlanmalıdır. Malum, kimin kazanacağından çok, kimin kaybedeceğine endeksli bir seçim olacak; o yüzden de hem üniversitelilerin öznel taleplerini hem de bütün olarak AKP karşıtlığını en dipten irmik irmik örmek gerekecek. Öğrenci Kolektifleri, bu seçimlerde gençliğin sokaktaki sözü olmaya en uygun örgüttür. Gençliğin tek bağımsız mücadele örgütü Kolektif’in seçim döneminde de “bağımsız, militan, yaratıcı, demokratik” çizgisini üniversitelilerin ortak mücadelesinde göstermek ve büyütmek zorundadır.

Gezi’den sonra isyan edenleri bir araya getiren geniş zeminlerin yaratılması noktasında bir daralma söz konusu. Gezi birlikteliğinin devamlılığını sağlayacak en önemli gündemlerden biri kuşkusuz ölenlerin davalarıdır. Ancak şu ana kadar görülen duruşmalar, sola daralmış, toplumsallaşması için çaba harcanmamış, organizasyonu kötü yapılmış, öncesi iyi örgütlenmemiş deneyimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada Kolektifler, Ali İsmail Korkmaz davasında toplumsal muhalefeti bir eşik atlatma sorumluluğuna sahiptir. Toplumun sızlayan vicdanını mücadeleci bir kanala yöneltmek, Kayseri’de bile olsa davayı takip etmek, öncesinde katillerin bırakılmasını engelleyecek bir basınç yaratmak ve davanın sonucuna göre tüm Türkiye’de refleks verebilecek durumu yaratmak, gençlik hareketinin özelinde de Öğrenci Kolektifleri’nin görevidir. Bu noktada üniversiteyi ve kenti bütünüyle bu dava etrafında birleştirmek, okullar kapanmadan davayı güçlü bir şekilde örgütlemek gerekmektedir. Bu dava, gençliğin AKP faşizminden hesap sorma davasıdır. Öğrenci Kolektifleri, Ali İsmail davasını görünür kılmak için tez elden çalışmaya başlayacaktır.

Hazirandan Sonra Çok Şey Değişti; Kolektifi Büyütme Zamanı Şimdi

Hazirandan beri “Peki şimdi ne olacak?” sorusuna aranan cevapları duyuyoruz. Geleneksel akımlar, eskimiş işleyişler ve yeni döneme uymayan söylemler, yavaş yavaş siyaset sahnesinde arkalara itiliyor. Ne tek başına doğruyu söylemek, ne de tek başına kararlı olmak yetiyor. Bütünlüklü bir siyaset ve işleyiş, yeni dönem özneleri tarafından büyütülüyor. Kimileri hemen seçim tartışmalarıyla eski ezberlere dönüp, kolay olanı, yani bildiği işi yapmaya başladı bile. Fakat Haziran İsyanı’na katılanlar bu durumu çoktan aşmış durumdalar. Hayatı ve siyaseti sokakta kurma eğilimi, tüm geçmiş alışkanlıklara göre daha fazla. Üniversiteler için durum daha net. Okula polisin girmeye yeltendiği her yerde öğrenciler barikat önü bekleyişinde kalabalıklaşıyor. Eskiden azalırdı çoğu zaman. Tercihler netleşti. Üniversiteye polis girmeyecek, AKP yıkılacak, AKP’nin aygıtları yıkılacak, ağaçlara dokunulmayacak, Van unutulmayacak ve dahası. Tayyip konuştuğunda –konu ne olursa olsun– herkes bir şeyler yapmaya başlıyorsa, bazıları Twitter, bazıları fotoğraf çekerek vs. bu, son raddeye gelinmiş demektir. Asıl mesele, bu kadar birikmişlik varken ve insanlar zaten kocaman bir isyan deneyimi yaşamışken, yani bilinçler açılmış, cesaret sınavından 100 almışken, bu hareketin nasıl kesintisiz bir yıkıcı güce dönüştürüleceğidir. Tüm geleneksel eğilimleri reddeden bu tarzı, üniversitelerde ancak gücünü “yeni, yaratıcı ve meşru” olmasından alan Öğrenci Kolektifleri örgütleyebilir. Elbette geçmiş deneyimlerin iyi yanlarını bugüne güncelleyerek sürdürmekte bir sıkıntı yok. Fakat yeni dönemin araçlarını en güçlü şekilde kullanmak temel mesele olmak zorundadır. Kolektifin Gezi’ye en uygun örgütlenme modeli olduğu açıktır. Üniversiteyi siyasetten, spora; gündelik yaşamdan, sosyal aktiviteye kadar bütünlüklü bir perspektifte örgütleme derdi, Haziran İsyanı’nın temel öğretilerindendi. Yaşamın her yanına saldıranlara karşı bütünlüklü karşı koyuşu örgütlemek gerekmektedir. Buna uygun araçları kurulduğu gün öngören ve yaratan Kolektif’in bu dönemki ana derdi, bu araçların profesyonelleşmesini sağlamak olacaktır. Kolektif Sinema, Kolektif Basın, Üniversiteli Gazetesi, Kolektif Yaz Kampı, Okumuş İnsan Halkın Yanındadır Kampanyası, Üniversiteli Kadın Kolektifi, Kolektif Araştırma Birimi, Yaratıcı Eylem-Etkinlik-Kampanya Atölyeleri, Kolektif Hukuk Birimi gibi başlıkların görünürlüğünün artması ve tüm üniversitelilerin katılımını kolaylaştıracak mekanizmaların yaratılması gerekmektedir. Kolektif’in tek “bağımsız” örgüt olma özelliğinin vurgulanması gerekmektedir. Kolektif’in tüm karar mekanizmalarının üniversitelilerin demokratik katılımına açık hale getirilmesi gerekmektedir. Kısacası, Kolektif var olanı büyütmek ve göstermek zorundadır. Unutulmaması gereken, Kolektif’in Gezi’nin açığa çıkardığı ihtiyacı karşılamaya en uygun örgütlenme tarzı olduğudur. Alternatif bir medya adına Üniversiteli Gazetesi’ni yeni haliyle yeniden çıkaran, ufak fanzin deneyimleriyle başlamasına rağmen hukuk fakültelerine hızla yayılan Kolektif’in Hukuk Birimi’nin temelini atan, her yıl Gençlik Filmleri Festivali’nin yaygınlığını ve niteliğini arttıran ve daha nice şeyi daha kimse denemeden yapan ve büyüten irade, AKP’yi yıkacak kesintisiz mücadeleyi yaratmakta sıkıntı yaşamayacaktır. Bu suskun dönemde durgun suya renk verme görevini, Öğrenci Kolektifleri’nden başkası yapamaz. Tüm üniversiteyi ve ülkeyi AKP’den kurtarmak için kollar sıvandı artık.

Büyük Üniversite Buluşmasına Giderken

Önümüzde yerel seçimler, Ali İsmail Korkmaz davası ve Kolektif Genel Kurulu var. Ali İsmail Korkmaz Davası’yla bir dönem kapanmış olacak ve yeni dönem Genel Kurul ve yerel seçimlerle başlayacak. Yukarıdaki tüm tartışmalar bu üç gündem ekseninde sürecek elbette. Bu yıl Kolektif Genel Kurulu ayrı bir öneme sahip durumda. Haziran sonrasının ilk kitlesel gençlik buluşmasını yapmayı gerektiren bir durum söz konusu. Gençliğin yerel seçimdeki tavrını ve yeni dönemin sürükleyici gençlik örgütü modelini dosta düşmana göstermenin gerektiği bir dönemde yapılacak Kolektif Genel Kurulu, Ali İsmail Korkmaz’ın katılamadığı ama herkesin Ali İsmail olduğu, gençliğin “bağımsız mücadele” örgütünün tüm gelişkin aygıtlarıyla gösterildiği ve tüm Türkiye’den üniversitelilerin buluştuğu bir genel kurul, gençlik hareketinin seyri açısından önemli bir yerde durmaktadır. Bu elbette illerden Kolektifçilerin bir araya geldiği bir toplanma değil, AKP’yi yıkma derdi olan tüm üniversitelilerin bir araya geleceği bir gençlik buluşması olabilir. Bu günden sonra Kolektif’in atacağı her adım, kuracağı her birim ya da ekip, bu üç gündeme endeksli olmak durumdadır. Marttan sonra iktidar da eskisi gibi olmayacak elbette. Giderse de kalırsa da saldırmaktan başka şansı olmayan bir iktidara karşı hazırlıkların tamamlanması, barikatların kurulması gerekmektedir. Türkiye’de yeni bir sayfa açılıyor. O sayfalara imzayı AKP değil, Kolektif atacak.