Marmara Üniversitesi öğrencisi yazdı: ABD’nin emperyalizmi ve müttefiki Türkiye

ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist çıkarlarının müttefiki olan Saray, uyguladığı her politikayı da buna göre düzenlemek zorundadır. Toplumsal muhalefeti tüm aygıtlarıyla baskılayarak, üniversitelileri gittikçe proleterleştirerek, işçi grevlerini yasaklayarak, memlekette sermayeye açmadığı tek bir alan kalmadan ve tüm kamusal hakları özelleştirerek yapar bunu. Ülke; Ortadoğu’daki konumu ve ABD’nin hegemonyasının sağlamlaştırılması için sermayeye açılan bir toprak, halk ise bu sermaye için insanca yaşam hakkı gasbedilen bir metaya dönüşür.

Emperyalizme ve saraya karşı gençlik ayakta,

ABD emperyalizmi Ortadoğu’da

ABD emperyalizmi, küresel hegemonyasını genişletebilmek ve Ortadoğu’yu yeniden şekillendirebilmek adına kendini var etmekte. Neoliberal küreselleşme modelinin tıkanıklığı ile gözünü Ortadoğu’dan ayırmayan ve orayı tekrardan emperyalist çıkarlara göre tasarlayan ABD, “Büyük Ortadoğu Projesi” ni güçlendirerek karşımıza çıkmıştı. Bu proje ile, Ortadoğu’da kendisinin karşısında tek bir güç bile kalmamalı ve bu güçler kendisinin çıkarlarına eklemlenmeliydi. Bundan hareketle ABD desteğine sahip HTŞ güçleri ile Suriye’de Esad rejimi devrildi, Lübnan’da Hizbullah etkisizleştirildi, İsrail Ortadoğu’da ABD ile olan ortaklığını ve konumunu derinleşti.

Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasıyla bölgedeki emperyalizmin çıkarlarına karşıt pozisyonda olan Direniş Ekseni’nin tasfiyesine yönelik adımlar daha kolay ve güçlü atılmaya başlandı. Ayrıca, ABD Ortadoğu’yu şekillendirirken her türlü siyasi, ekonomik, askeri ve lojistik desteği sağladığı İsrail ile yan yana durmaya devam etti. Aylar önce; Netanyahu’nun ABD Başkanı Trump’ı ziyaret ettiği bir görüşmede Trump, Filistinlilerin Gazze’den sürülmesini ve Gazze’nin ABD’ye devredilmesini öngören bir açıklama yapmıştı. Trump’ın Gazze için kurduğu “Bunu büyük bir gayrimenkul sitesi olarak düşünün ve ABD ona sahip olacak ve yavaş yavaş, çok yavaş bir şekilde.” cümlesi, Filistin halkının mülksüzleştirme politikası ile sömürüleceğinin, ABD ve İsrail’in iş birliğindeki emperyalizmin sömürü politikalarının somut örneğidir.

ABD’nin Gazze’ye yönelik planları güncelliğini koruyor. Trump, 15 Ağustos’ta Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinde, Gazze kentini işgal kararına atıfla “Yapın ancak hemen yapın.” denildiği söylendi. ABD, küresel bir pazar olarak düşlediği Filistin adına bir halkı topraklarından edecek politikalarını sürdürmekte. Bu politikalar, Çin’in Yol ve Kuşak Projesi’ne karşın Hindistan’dan Avrupa’ya uzanan IMEC koridorunda Gazze’nin konumunu kullanarak ticaret yollarına hâkim olma planı ile somutlaşıyor. ABD’nin Çin’in Yol ve Kuşak projesine karşı bir diğer hamlesi ise “Trump Uluslararası Barış ve Kalkınma Koridoru” projesi oldu. Bu proje ile Hazar Denizi’ni Akdeniz’e, Basra Körfezi’ne, Ermenistan’a ve Türkiye’ye bağlayacak Zengezur Koridoru’nun işletmesini kazanacak. Bu koridorun uzun bir süre yönetimi, inşaat ve yönetimini taşeron şirketlere verme hakkı ABD’ye tanınacak.

ABD’nin müttefiki olarak Türkiye

Gazze’deki soykırım, Direniş Ekseni’nin tasfiyesine yönelik adımlar, Esad rejiminin devrilmesi, İsrail’in İran’a saldırması, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack’ın Lübnan hükümetine giderek Hizbullah’ın silah bırakmasını istemesi… ABD’nin emperyalizmi, Ortadoğu’da hakimiyetini sağlamlaştırırken Türkiye’yi de kendisine güvenilir bir müttefik yaptı.

Saray rejimi, 7 Ekim’den bu yana Filistin’e destek mesajları verirken İsrail ile akademik, ekonomik, kültürel anlaşmalar yaparak hamasetini devam ettirdi. Limanlarını İsrail’e silah taşıyan gemilere açarak, siyonizmi besleyen ve yayan üniversitelerle akademik anlaşmalar yaparak İsrail’in soykırım ortaklığını yapmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda bu ortaklığın somut adımları tekrardan atıldı. Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın yönetim kurulunda olduğu Baykar Holding, İsrail’in savaş sanayisine üretim yapan ve Filistin dostlarının pek çok kere protesto ettiği Leonardo şirketi ile ortaklık kurdu. Üniversiteliler, Baykar Holding’in önüne giderek “Baykar’dan Filistin’e taşınan kan!” yazılı pankart astı. Bunun ardından, üniversiteliler ev baskınıyla gözaltına alınarak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ayrıca, İstanbul Fuar Merkezindeki İsrail’e silah satan şirketlerin de yer aldığı Uluslararası Savunma Sanayii Fuar’a (IDEF) giderek “Katil İsrail işbirlikçi Erdoğan!” sloganı atan 1 kişi tutuklandı.

Saray rejimi İsrail ile anlaşmalarını devam ettirip, buna ses çıkaran Filistin halkının destekçilerini de tutuklatarak İsrail’in soykırım ortaklığını yapmaktadır. ABD’nin Ortadoğu’daki emperyalist çıkarlarının müttefiki olan Saray, uyguladığı her politikayı da buna göre düzenlemek zorundadır. Toplumsal muhalefeti tüm aygıtlarıyla baskılayarak, üniversitelileri gittikçe proleterleştirerek, işçi grevlerini yasaklayarak, memlekette sermayeye açmadığı tek bir alan kalmadan ve tüm kamusal hakları özelleştirerek yapar bunu. Ülke; Ortadoğu’daki konumu ve ABD’nin hegemonyasının sağlamlaştırılması için sermayeye açılan bir toprak, halk ise bu sermaye için insanca yaşam hakkı gasbedilen bir metaya dönüşür.

Emperyalizme ve Saray’a karşı gençlik ayakta

2026 yılında NATO Zirvesinin yapılacağı Türkiye’de Erdoğan, neoliberal sisteme eklemlendiremediği hiçbir yer kalmadan özelleştirme, mülksüzleştirme, metalaştırma politikalarına devam etmek zorunda. Bunun doğrultusunda halkın herhangi bir kesiminin isyan potansiyelini de bastırarak ülkenin içini yeniden şekillendiriyor. 19 Mart’ta yaşanan ve sönümlenmeyen gençliğin isyanına karşı uygulananlar, Saray’ın isyan bastırma politikalarına bir örnek teşkil ediyor. Bu politikaları, üniversite-emniyet iş birliğiyle açılan soruşturmalarla, bursların kesilmesiyle, yurtlardan atılarak barınma hakkımızın yok sayılmasıyla, hukuksuz gözaltı ve tutuklamalarla yaşıyoruz.

Fakat, yaşadığımız mevcut durumda isyan kaçınılmazdır. Üniversiteliler; yaşamına AKP iktidarı ile gözünü açmış, okurken çalışan, geleceğini göremeyen, en temel haklarından yoksun bırakılan, kamusal alanı tasfiye edilmiş, bu alanda yalnızca müşteri yalnızca ucuz emek gücü olarak görülmüştür. Fakat üniversiteliler, bu tanımlamalarla sınırlı değildir. Bugün üniversiteliler, kendisine yasaklanan kent meydanlarını, kampüslerini özgürleştirmek adına kavgasını Saray’a karşı veriyor. Erdoğan’ın barikatlarını yıkan öfkeyi örgütlemeli; emperyalizmin girdiği üniversitelerimizi özgürleştirme adına mücadeleye devam etmeliyiz!