Askeri-sınai-akademik kompleks: İsrail üniversiteleri neden boykot edilmeli? – S. Krishnaswamy

Askeri-sınai-akademik kompleks, ABD, İngiltere ve diğer ülkelerde olduğu gibi İsrail’de de lağvedilmelidir. Filistin’i desteklemek, yalnızca İsrail ordusuna değil, aynı zamanda bu tür askeri-sınai-akademik komplekslerde bulunan araştırma enstitülerine ve eğitim kurumlarına da karşı çıkmak anlamına gelir

Technion İsrail Teknoloji Enstitüsü

Gazze’deki soykırım ve İsrail ile İran arasındaki 12 günlük savaş sırasında görüldü ki İsrail, Gazze’deki tüm üniversiteleri yok etti ve İran’ın önde gelen bilim insanlarını suikastla öldürdü. Ne ABD’den ne de Avrupa yetkililerinden tek bir gözyaşı döküldü. Tek bir kınama sözü gelmedi. Ancak İran misilleme olarak İsrail’deki Weizmann Enstitüsü’ne saldırdığında -kasıtlı veya değil- Batı’nın ve Hindistan gibi İsrail’in diğer müttefiklerinin medyasında, araştırmaların nasıl etkilendiği ve çok sayıda projenin ve milyonlarca doların “kötü” İran tarafından nasıl yok edildiği her yerde haber oldu. Ama varsayalım ki Weizmann Enstitüsü gerçekten kasten hedef alındı. Peki neden? Cevap, İsrail’in kurulduğu günden beri askeri yapılarla araştırma ve yükseköğretim kurumlarını birbirine nasıl entegre ettiğinin tarihçesinde yatıyor. Bu durum yalnızca İsrail’e özgü değil. Onun hamisi ABD, askeri-sınai-akademik kompleksi ile bu işin başını çekiyor. İngiltere zaten geri kalamaz. Hindistan ise şu anda Adani-Modi işbirliği ve tartışmalı Ulusal Eğitim Politikası (NEP) ile özelleştirilen Ulusal Araştırma Vakfı ile diğerlerini yakalamaya çalışıyor.

Silah laboratuvarı olarak akademi

Bu ölümcül koalisyon ilk kez sosyolog C. Wright Mills tarafından incelendi. Mills, ABD’nin “kalıcı savaş ekonomisine” dönüşeceğini, burada askeri çıkarların şirketler ve üniversiteleri kontrol edeceğini öngörmüştü. Ivy League[1] üniversitelerinin Pentagon’un finansal uydularına dönüştüğünü raporlamıştı. Bazı okullar askeri sözleşmelerle, diğer tüm kaynakların toplamından 3-4 kat daha fazla fon alıyordu. Sadece II. Dünya Savaşı’nda, dört büyük ABD üniversitesi toplam 200 milyon dolardan fazla savunma araştırma sözleşmesi aldı. Bu, akademiyi silahlandırma modelinin temelini attı. İsrail ise daha sonra bu modeli geliştirdi.

ABD üniversiteleri tarihin en korkunç silah projelerinden bazılarını geliştirdi. I. Dünya Savaşı sırasında Harvard, Johns Hopkins ve Chicago Üniversitesi gibi prestijli okullar kimyasal silahlar üretiyordu. 1918 itibarıyla 1.294 bilim insanı bu sürece dahildi. 1950’ler ve 60’larda ABD ordusu, kimya şirketleri ve akademisyenler “portakal gazı” denen kimyasal silahı geliştirdiler. Bu süreçte Fort Detrick, Edgewood Arsenal, Dow ve Monsanto’nun üretim tesisleri ve Chicago Üniversitesi/USDA laboratuvarları önemli rol oynadı. Vietnam Savaşı sırasında (1955-75), ABD Hava Kuvvetleri on milyonlarca galon portakal gazı sıktı. Sonucunda dioksin zehirlenmesine, sağlık sorunlarına ve yıllar süren davalara yol açıldı.

“Tuskegee Frengi Deneyi (1932–1972)” ise militarize bilimin insanlığa maliyetinin en açık örneği olarak karşımıza çıkmıştı. ABD Halk Sağlığı Servisi, 600 siyahi erkeğe frengi tedavisi vermeyerek hastalığın ilerlemesine ve çocuklarına geçmesine yol açtı. Nazi doktorları gibi ABD’li araştırmacılar da bu suçu ırkçı sahte bilim anlayışlarıyla ve sözde “daha büyük iyilik” gerekçesiyle savundu. Pentagon, propaganda ile muhalifleri insan yerine koymayarak ve onları yok edilmesi gereken kemirgenlere benzeterek bu tür şiddeti daha da normalleştirdi. Bu taktiği ise bugün İsrail, Filistinlileri tanımlarken kullanıyor.

İsrail’in silahlandırılmış akademisi

İsrail, askeri-akademik modeli eşi benzeri görülmemiş bir düzeye taşıdı. Masum bir araştırma kurumu gibi görünen Weizmann Enstitüsü’nde, 2.500 bilim insanı yapay zekâ, hedefli suikastlar, drone savaş sistemleri ve nükleer enerji uygulamaları üzerine çalışıyor. Enstitünün İsrail güvenlik aygıtıyla entegrasyonu, 1946’da Haganah’ın (devlet ilanı öncesi Siyonist milis güçler) kurduğu HEMED adlı gizli biyolojik silah laboratuvarına kadar uzanıyor. HEMED, Nakba sırasında Filistinlilerin su kaynaklarını tifo ve dizanteri kültürleriyle zehirlemekle suçlanan üniversite temelli bir kurumdu. Bu akademi ve etnik temizliğin erken birleşimi ise bugünkü savaş ekonomisinin zeminini oluşturdu.

Weizmann Enstitüsü, bir istisna olmaktan ziyade köklü bir geleneğin parçasıdır. Siyonist projenin başlangıcından itibaren, Technion ve İbrani Üniversitesi gibi kurumlar silah laboratuvarı işlevi görmüştür. 1948 yılına gelindiğinde, İbrani Üniversitesi’ndeki mikrobiyologlar, yerinden edilmiş Filistinlilerin köylerine dönmelerini engellemeyi amaçlayan “Ekmeğini At Operasyonu” (Cast Thy Bread)[2] için patojenler geliştiriyorlardı. 1950’lere gelindiğinde, HEMED, İsrail devletinin silah üreticisi Rafael’e (İsrail Silahlanma Geliştirme Kurumu) dönüşmüşken, Technion “savaşta test edilmiş” insansız hava araçları alanında küresel bir lider olan İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii’nin kurulmasına öncülük etmiştir.

İsrail’in en başarılı öğrencileri, üniversite laboratuvarlarından silah fabrikalarına sorunsuz bir geçiş sağlayan Talpiot ve Havatzalot gibi programlar aracılığıyla askeri araştırma alanındaki kariyerlerine hazırlanıyor. Savunma sanayii, İsrail’in MIT’si[3] olan Tecnion’dan mezun olanların yüzde 80’ini istihdam ediyor. Bu arada, Gazze bu teknolojiler için faydalı bir test sahasına dönüşüyor. “The Gospel” gibi yapay zeka sistemleri hedef seçimini otomatikleştirirken ve Elbit’in[4] Hermes gibi insansız hava araçları, Filistinli sivillere karşı gerçek çatışmalarda geliştirildikten sonra küresel pazara sunuluyor. Bu durum, bölgenin bir ihbarcının ifadesiyle “toplu katliam fabrikası”na dönüşmesine neden oluyor.

Amerika Birleşik Devletleri, 1948’den bu yana 158 milyar dolarlık askeri yardımla bu ölüm makinesini desteklemektedir. Bu yardımın 38 milyar doları 2028 yılına kadar taahhüt edilmiştir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu yardımın yüzde 25-30’u İsrail silahlarının satın alınması için kullanılıyor ve bu da ABD’nin parasıyla İsrail’in savaş ekonomisini sübvanse ettiği, kendi kendini idame ettiren bir döngü oluşturuyor. Bu taşeron-hami ilişkisi, İsrail’in ABD şirketleri için silah denemelerine ve Batı Asya’da Washington’ın bekçi köpeği gibi hareket etmesine yol açıyor. Bu işbölümü, Filistinlilerin varoluşunu metalaştırmış ve üniversiteleri silah tasarım merkezleri haline getirmiş durumda.

İkiyüzlülük

Uluslararası toplumun çifte standardı şaşırtıcı. İsrail, Gazze’nin tüm üniversite altyapısını yıktığında -BM uzmanlarının “akademik kırım” (scholasticide) olarak adlandırdığı Filistin eğitiminin kasıtlı olarak ortadan kaldırılması- Batılı liderler hiçbir şey yapmamakta. Akademik kırım, öğretmenleri, öğrencileri ve öğretim görevlilerini tutuklayarak, gözaltına alarak veya öldürerek ve eğitim altyapısını yok ederek eğitimin organize bir şekilde yok edilmesini tanımlayan bir terim. Ancak Weizmann gibi askeri bağlantılı kurumlara saldırıldığında, bu güçler “akademik araştırmalara yönelik saldırılar”dan yakınırlar.

Bu ikiyüzlülük, İsrail’in “dokunulamaz” bir konumda olduğunu gözler önüne seriyor. Weizmann Enstitüsü’ne yönelik saldırının ardından “akademik” araştırmaların yok oluşuna dair yoğun medya ilgisi oluşurken, Gazze’deki üniversitelerin yıkımı küresel medyada neredeyse yok sayılıyor. İsrail hükümeti ile işbirliği içindeki ABD ve Avrupalı bağışçılar tarafından finanse edilen bu enstitüler, dünya çapındaki akademik yapıyı bu suistimallerin ortağı hâline getiriyor.

Üniversitelerin militarizasyonu küresel bir sorun, ancak İsrail’in apartheid’i sözde “inovasyon” ile harmanlayan stratejisi özellikle vahim. Akademik işbirliğini ortadan kaldırmak için bu stratejinin ifşa edilmesi gerekiyor. Weizmann ve Technion gibi üniversiteler tarafsız kalmak yerine işgali aktif olarak destekliyor. İHA sürüleri, yapay zekâ hedeflemesi ve kentsel savaş üzerine yaptıkları araştırmalar doğrudan soykırıma katkıda bulunuyor. Yatırımların geri çekilmesi talebi yükseltilmelidir. Uluslararası kuruluşlar, İsrail üniversiteleri ve savaş suçlarıyla bağlantılı silah üreticileriyle bağlarını kesmelidir. Cape Town Üniversitesi’nin 2021’de Technion ile ilişkisini kesme kararı bir emsal teşkil ediyor ama BDS hareketinin büyümesi gerekiyor. Güney Afrika apartheid rejimine başarıyla karşı çıktıktan sonra, şimdi de İsrail rejimini hedef alıyor.

Gazze üniversitelerinin bombalanması ve Weizmann’a yönelik saldırı aynı madalyonun iki yüzüdür. Bir taraf eğitimi bir kontrol aracı olarak savunurken, diğeri onu bir direniş aracı olarak yok ediyor. İsrail’in Gazze’deki soykırımı bir istisna değil; aksine, militarizm, emperyalizm ve akademiyi harmanlayan bir sistemin kaçınılmaz sonucudur.

Askeri-sınai-akademik kompleks, ABD, İngiltere ve diğer ülkelerde olduğu gibi İsrail’de de lağvedilmelidir. Filistin’i desteklemek, yalnızca İsrail ordusuna değil, aynı zamanda bu tür askeri-sınai-akademik komplekslerde bulunan araştırma enstitülerine ve eğitim kurumlarına da karşı çıkmak anlamına gelir.

Çeviri notları:

[1] ABD’de akademik anlamda en prestijli üniversiteleri işaret eden bir kavram. Bu üniversiteler Brown, Columbia, Cornell, Dartmouth, Harvard, Princeton, Pennsylvania ve Yale Üniversiteleridir.

[2] Nisan 1948’de Haganah ve daha sonra İsrail Ordusu tarafından yürütülen gizli bir biyolojik savaş operasyonu. Haganah, 1925 Cenevre Protokolü’nü ihlal ederek içme suyu kuyularını tifo bakterisiyle zehirledi. Operasyonun amacı, Filistinlileri ele geçirilen köylere dönmekten korkutmak ve engellemek, ayrıca toprakları geri alma mücadelesinin koşullarını zorlaştırmaktı.
Eski Ahit, Vaiz kitabı, 11. Bab “Ekmeğini suların yüzüne at; çünkü birçok günlerden sonra onu bulacaksın. Yedi kişiye ve hattâ sekiz kişiye pay ver; çünkü yeryüzünde ne kötülük olacağını bilemezsin” diye başlıyor. Harekâtın adı buradan esinlenerek koyuldu.

[3] MIT (Massachusetts Institute of Technology/ Massachusetts Teknoloji Enstitüsü), ABD’de bulunan ve dünyanın en prestijli teknik üniversitesi.

[4] İsrail merkezli silah ve savaş ekipmanları üreten bir şirket.

[Peoples Democracy’de yer alan İngilizce orijinalinden Şimal Civelek tarafından Sendika.Org ve universiteli.org için çevrilmiştir. Eş zamanlı olarak Sendika.Org’da da yayımlanmaktadır.]