Aktörler değişiyor olabilir ama: Üniversiteler bizimdir!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

01 Şubat 2013  |  Cuma

“Yükseköğretim daha sorunsuz olacak” diyerek göreve başlayan yeni Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, AKP’nin bugüne kadarki kalabalık eğitim bakanı güruhunda öngörüsü en kuvvetli bakan olduğunu gelir gelmez ispat etti. Avcı haklı; yükseköğretim daha sorunsuz olacak çünkü Kolektifler, üniversitenin her noktasından AKP’lileri ve gerici-piyasacı zihniyeti kovacak. Üniversiteler, üniversitelilerin olacak!

Üniversitenin ayağa kalkışıyla sona eren okul dönemi, oturmaya niyeti olmayan üniversitelilerin mücadelesiyle kesintisiz olarak devam ediyor. Ne AKP kanadının üniversiteyle derdi bitiyor ne de üniversite AKP’yi kovalamaktan vazgeçiyor. Son iki yıldır Aralık ayında sıçrayan gençlik hareketi, bu yıl yakaladığı ivmeyi hâlâ kaybetmiş değil. Tayyip’i Marmara Üniversitesi’nde yakalayan Kolektif, YÖK yasasına karşı mücadelede dönem arası olmayacağını gösterdi. AKP tarafı ise üniversiteden öcünü alamamanın verdiği hırsla her gün yeni bir argümanla karşımıza çıkıyor. Habervaktim adlı bir internet sitesi, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni hedef alarak “Burası terör yuvası, öğrenciler ve akademisyenler ve hatta dekan terör örgütlerini besliyorlar” şeklinde bir haber yaptı. Akademiyi değersizleştirmek için elindeki tüm kozları oynayan AKP’nin tepeden saflaştırdığı akademi meselesi, bazı “saf”lar tarafından komik duruma düşmenin de gerekçesi oldu. İletişim eğitiminin en köklü kurumlarından olan Ankara İletişim Fakültesi’ne yönelik bu karalama, dekanlık tarafından verilen dersle sonuçlandı.

Uşak Üniversitesi rektörü, AKP’nin 2023 vizyonuna sığınan özgüveni sayesinde üniversitenin misyonunu baştan yazdı: Türkiye’deki ara eleman yetiştirme sorununu çözme görevini üniversitelere yükledi. Uşak sanayicisinin ihtiyacı olan nitelikli elemanı yetiştirme sözü veren rektör, yeni yasayı da üstü kapalı biçimde selamlıyor.

Üniversite kapalı olduğu dönemde bile tartışılmayı sürdürüyor. İTÜ’lü asistanlar direnişi YÖK önüne taşırken, Binali Yıldırım, ortaçağdan kalma cümleleriyle Boğaziçi’nde yoldan çıkıyor. Boğaziçi’nden bahsederken “Bahçesinde gençler kızlı, erkekli oturuyor. Ben çok şaşırdım. Burada yoldan çıkarım dedim.” sözleriyle üniversiter yaşama yönelik gerici saldırıyı sürüklüyor.

Aktörler değişiyor, YÖK yasası değişemiyor

Çetinsaya, taslağı MEB’e verip topu hükümete attı. Yeni Bakan Nabi Avcı’nın da sözlerinden anlaşıldığı üzere, taslak üzerinde daha çok oynama yapılacak bir öneri anlamı taşıyor. Çiçeği burnunda Bakan, ama boğazına kadar molla tüccarlığına soyunmuş, 4+4+4’ün mimarı Nabi Avcı, taslağı enine boyuna tartışabileceği bir düzlem yaratacağını söylüyor. Daha Milli Eğitim Bakanı olmadan bile YÖK Yasası’yla ilgili yorumları, mevcut taslağı eleştiren pozisyonda olduğundan, uzunca bir dönem daha YÖK Yasası’nın tartışılacağı öngörüsünde bulunabiliriz. Taslak tartışıladursun, Çetinsaya’nın da durmaya niyeti yok. Katıldığı TV programlarında “yeni yükseköğretimi” anlatmaya devam ediyor. “Akademi bilimsel rekabet alanı olmalıdır, üniversitelerde hikmet olmalıdır, küreselleşmenin dinamiklerine uygun üniversiteler olmalıdır” gibi tanımlamalarla üniversitenin kimliğine yönelik ideolojik saldırı artmış durumda.

Üniversitenin gündemde olması, bizim için avantaj olarak görülmelidir. Üniversitenin özüne dair tartışmalarda çizgimizin netliği, saflaşmanın yönünü belirlemekte yardımcı olacaktır. Üniversite kimliğini doğru tanımlamak, özellikle “piyasa, kâr, rekabet, ilim, hikmet” gibi kavramların üniversite ile yan yana gelemeyeceğini vurgulamalar, bu dönemin mücadelesi adına önemli bir ihtiyaçtır. ODTÜ direnişi sonrasında “üniversitenin kendisine yönelik saldırıya” karşı koyuşu yaygınlaşmaktadır. AKP, üniversitelerdeki dönüşüm tartışmasının kendisine yönelen bir üniversite muhalefetine dönüşmesini engelleyememiştir. YÖK yasasına karşı mücadele, önümüzdeki dönemin güncel dinamiği olmaya devam edecektir.

Üniversitenin tamamını örgütleyecek güçlü bir üniversite örgütüne doğru!

Bir yanda üniversiteye yönelik bunca saldırı, bir yanda en çok okunan kitapların dahi yasaklandığı, avukatların tutuklandığı, faşizmin kuşatmasında bir ülke; bir yanda bol provokasyonlu “barış” süreci; bir yanda patriotlar; bir yanda kaderi ölüm ilan edilen güvencesizler… Saymakla bitmeyen onlarca nesnelliğin içinde ayağa kalkan ve tüm bunlara umut serpen “üniversite!” AKP karşıtlığında birleşen siyasal atmosfer, üniversitenin direnişiyle kendini yenileme fırsatı buldu. Üç seçimli, bol krizli gelecek dönemden başarıyla çıkabilecek bir muhalefetin oluşma şartları, gençlik hareketinin omuzlarında tarihsel bir sorumluluk olarak belirdi. YÖK yasasına karşı mücadele ile cisimleşen muhalefet etme özelliği, basın açıklamalarına sıkışmayan; işgal, boykot gibi ileri denemelerle harmanlanan, üniversitenin diğer bileşenleriyle yan yana gelebilen bir duruma evriliyor. Üniversite için salt muhalefet eden değil, hak alan, bulunduğu alanda hegemonya kuran, siyasi iktidarın ideolojik ve siyasi saldırısını geri çevirebilen bir üniversite örgütü ancak piyasacılığa ve gericiliğe karşı biriktirilen mücadeleyi ileri taşıyabilir. Öğrenci Kolektifleri kurulduğundan beri AKP karşıtı mücadelenin yükselebileceği noktaları doğru tespit edip, barikatını başarılı deneyimlerle güçlendirdi. Fakat üniversitelerde bir topyekûn karşı çıkış, ancak yaygın, kurumsal, kökleşmiş bir üniversite örgütüyle gerçekleşebilir.

Daha çok “üniversiteler bizimdir” diyebilmek için…

25 Ocak’ta yapılan 3. Kolektif Genel Kurulu, geçmiş yıllara göre daha çok üniversiteden temsilcinin katıldığı, yani yaygınlaşmanın görüldüğü bir genel kurul oldu. Kolektif’in üniversiteyi topyekûn ayağa kaldıracak siyaseti sürükleyebilmesi için önümüzdeki dönem merkezi faaliyetin daha kurumsallaşması ve yerel faaliyetlerin zenginleşmesi ihtiyacı görülmektedir. Birimlerde üniversiter yaşamı ilericileştirecek, yerel piyasacı uygulamalara karşı mücadeleyi büyütecek ve YÖK yasasına karşı üniversitenin direnişini büyütecek bir hat örülmeye devam edilmelidir.

Geçen dönemin başarısı olarak değerlendirilebilen merkezi politikanın yanı sıra yerel sorunları da kaçırmayan tarz süreklilik sağlamalıdır. Yerel faaliyeti güçlü, merkezi politikası ve araçları zengin bir üniversite örgütü, YÖK yasasına karşı verilen mücadelede AKP’yi üniversiteden söküp atabilecek gücü yaratabilir. Öğrenci Kolektifleri, yıllardır biriktirdiği deneyimi gerçek ve yıkıcı bir gençlik hareketi yaratmak için seferber edebilecek tek örgüttür. Kolektif’in fiili, meşru ve militan çizgisi, gençliğin kolayca buluşabildiği politik hattı tarif etmektedir. Yeni dönemde YÖK yasasına karşı verilecek mücadele, ne sadece cüretkâr olmakla başarıya ulaşabilir ne de yaratıcı olmakla. Tüm Kolektif birimleri, YÖK yasası karşıtı mücadele ekseninde üniversiteyi örgütleme hedefi gütmeli, buna uygun araç gereçleri geliştirmelidir. “Üniversiteler bizimdir” sloganının gerçekçi olması için yasaya hayır demek yeterli olmaz, üniversite kimliği tam anlamıyla yaratılmalıdır.