AKP’nin oyunu hazır; yumurtalarımız da!

Öğrenci Kolektifleri, Kolektif'in Sesi,

22 Kasım 2012  |  Perşembe

Gençlik hareketinin son yıllarda yaptığı en büyük öğrenci mitingini geride bıraktık. Gerek kitleselliği gerekse politik hedefinin netliğiyle, YÖK reformu tartışmaları öncesi AKP’ye karşı gençliğin kuracağı setin gücünü göstermiş oldu. 5 Kasım’da açıklanan son taslakla birlikte Çetinsaya da yeni yasa için hazırlıklara başladı. Basın gezmeleri, üniversite gezileri derken, rektör toplantıları ve STK görüşmeleriyle taslak sonuçlanacak. Ancak bugüne kadar Çetinsaya, yasayı ağzına aldığı her yerde ummadığı tepkilerle karşılaştı. Taslakla ilgili açıklama yapan üniversiteler, taslaktaki belirsizlikten dert yanıyor. AKP’nin proje rektörü Murat Tuncer bile yasadan rahatsız olduğunu, “Üniversiteyi, üniversite bileşenlerinin dışında kimse yönetemez” sözüyle belirtiyor. (Elbette Tuncer’in derdi, üniversitenin şirketleşmesini engellemek değil; olsa olsa memur konumuna getirilen rektörlük pozisyonundan kaygılanmaktır.)

Yumurtanın geri dönüşü tesadüf değil!

AKP üniversiteye dönük en büyük saldırısını hazırlarken, özellikle YÖK başkanı ve başkan vekilinin gezdiği üniversitelerde karşılaştığı tepki, gençliğin YÖK yasasına karşı direncini ortaya koymuş oldu. Özellikle Boğaziçi Üniversitesi’nde yumurtayla yüz yüze tanışan Çetinsaya, öğrenci tepkisinin yanında YÖK yasasına karşı ideolojik olarak da ezilmekten kurtulamıyor. Sürekli “Daha kesinleşmedi, üzerinde çalışıyoruz” gibi geçiştirmelere başvuran Çetinsaya, bu büyük dönüşümün aktörü olarak epey zorlanacağının farkına vardı.

Öğrenci Kolektifleri, uzun süredir YÖK reformuyla ilgili ince ince ördüğü hattı bugün büyütmek görevindedir. AKP’nin üniversitedeki korkulu rüyası olmanın yanında, AKP zihniyetini üniversitede barındırmayacak bir ideolojik hegemonya kurmak, bugün gençlik hareketinin gereklerinden biridir. Bunun için öncelikle 9 Kasım’da yaratılan birlikteliğin ve politik hedefin sürekliliğini sağlamak, üniversite bileşenlerini YÖK yasasına karşı bir cephede bir araya getirmek, üniversite muhalefetinin ana gündemini belirleyen, sürükleyici bir güç olmak yakın dönemde acilen yaratılması gereken bir ihtiyaçtır.

YÖK yasasında henüz Erdoğan sazı eline almadı. Çetinsaya’nın bir türlü güzelleyemediği, toplumu da bir türlü ikna edemediği reform, yakın zamanda Tayyip’in dilinde “yüzyılın yeniliği” olarak pazarlanmaya başlanır. Tayyip’in lafından sonra tereddütsüz, şartsız yeni YÖK yasasının tarafı olacak olan şakşakçıları ve kalemşörleri mahkum edebilecek argümanları yaratmak her Kolektifçinin sorumluluğudur. YÖK yasası orta vadede büyük bir paralı eğitim saldırısı olsa da başlangıçta yoğun bir ekonomik mağduriyet doğurmadan ilerliyor. AKP, ağzının nereden yandığını bildiği için temkinli davranıyor. YÖK yasasıyla mücadele ederken AKP’nin de ezberini bozan yeni bir tarz, kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor.

Gündemden kısa kısa

Uzun zamandır toplumsal muhalefetin ana gündemlerinden olan açlık grevleri Öcalan’ın mesajıyla sona erdi. Üç ana talepten ikisi karşılanmış görünüyor. Anadilde savunma ve tecridin kaldırılması, Kürt hareketinin kazanımları arasında sayılmalıdır. Ancak gelinen noktada incelenmesi gereken bir nokta var. Kürt hareketi bugün AKP karşıtı muhalefetin en büyük dinamiklerinden biri olarak, siyasi iktidarla girdiği çatışmada onun toplumdaki meşruiyetini ne kadar zayıflattığı açısından önemlidir. Tayyip Erdoğan bu savaştan yenilmeyen bir lider olarak çıkmış gibi görünüyor. Anlaşılan, önümüzdeki dönem AKP’nin Kürt politikası, Tayyip’in milliyetçi-muhafazakar, kindar söylemleri ile alttan alta yumuşatma görevi gören bakanların söylemleri arasındaki dengeyle ilerleyecek. Nitekim Arınç ve Ergin’in açlık grevi döneminde oynadığı rol, Tayyip’in söylemlerinin aksine, tepkiyi yumuşatmaya çalışan bir konumdaydı.

Ortadoğu, kolay lokma olmadığını bir kez daha gösterdi. Türkiye-Suriye-ABD-ÖSO-Fransa derken Ortadoğu’nun “kanayan yarası” Filistin gündeme geldi. Ortadoğu’da yeni sömürge kapitalizmi, bölgeyi yeni aktörler aracılığıyla yeniden kurma stratejisini takip ediyor. Bölgede daha önce egemen ideoloji olan Arap milliyetçiliği, özellikle siyasal İslam’ın Ortadoğu’da yaygınlaşmasıyla zayıflamıştı. Özellikle Mısır’da egemen olan siyasal İslamcı yeni rejim, neo-liberal kapitalizmle uyum içinde, emperyalizme göbekten bağlı bir Ortadoğu yaratmaya girişmişti. Ortadoğu’nun eskiden kalma liderleri bu dönüşümde ayak bağı olduğundan, Suriye’de Esad hedef olarak seçilmişti. ABD seçimlerinin tamamlanmış olması vesilesiyle sürecin gidişatını yeniden tahlil etmekte yarar olacaktır. Ortadoğu’nun şımarık çocuğu ve daha önemlisi Ortadoğu halklarının turnusol kağıdı olan İsrail, bu döneme kadar suskunluğunu koruyordu. Esad, İsrail’in içinde olduğu bir savaşta Ortadoğu halklarının kimden taraf olacağını çok iyi bildiğinden, İsrail’le sıcak askeri sürtüşmeler başladı. Hemen ardından FHKC’nin İsrail’e yolladığı füzeler İsrail’i sıcak savaşın içine sokmaya yetti. Bu durum iki türlü değerlendirilmeli.

FHKC, uzun yıllar sonra Filistin direnişinde inisiyatif alıp Ortadoğu’daki duruma doğrudan müdahale etti. Hamas’ın pazarlıkçı tutumunun aksine, 20 yıl sonra İsrail’e ilk kez bomba düşmüş oldu.

İsrail artık Ortadoğu’daki sürecin doğrudan içine çekilmiştir. Bunun yaratacağı durum, İsrail’in müttefiki ABD tarafından silah ve parayla desteklenen ÖSO’nun Suriye’de güçlenmesinin zorlaşacağıdır. (Elbette buradaki tek denge unsuru İsrail’in olup olmaması değildir; ancak İsrail’in savaşta olduğu bir Ortadoğu’da Esad’ın elinin güçleneceği çok açık.)

Siyonist İsrail, Ortadoğu halklarının her zaman birlikte hareket edeceği bir çizgi doğurma potansiyeline sahiptir. Esad da tam olarak bu çizgiye oynamakta. Yalnız Filistin’de alevlenen savaş tek başına Suriye meselesine indirgenerek tartışılmamalıdır. Filistin halkının özgürlük vakti çoktan gelmiştir. FHKC’nin mücadelesi Filistin halkının kurtuluşu için destek ve dayanışmaya ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’de ‘one minute’lük değil, Denizler gibi Filistinli olan bizler, İsrail’e karşı mücadeleyi de göz ardı edemeyiz. Sokaklar İslamcıların Hamas’a selam naralarıyla değil, Filistin halkının gerçek yoldaşlarıyla dolmalıdır. Denizlerin mirasını bugünün Dev-Genç’lileri büyüterek omuzlamak zorundadır.

Çözüm: Birlikte mücadele

Öğrenci Kolektifleri, 6 yıldır üniversitelerde yükselttiği mücadele ve birikimle belirli bir doygunluğa ulaşmıştır. Özellikle üniversitelerdeki ekonomik mağduriyetleri hak mücadelesi çizgisinde örgütleyen ve bugüne kadar birçok kazanımı biriktirerek gelen Kolektif, YÖK yasasıyla mücadele ederken ideolojik mücadeleyi de yükseltmek zorundadır. Yasa, yukarıda belirttiğimiz gibi başta ekonomik mağduriyet doğurmuyor. Bu dönem kamusal üniversitenin, üniversiteli aydın kimliğinin ve bilginin metalaşmasının yeniden tartışılması, siyasi iktidarın ideolojik hegemonyasını mahkum edecek argümanları üretmeye, üniversite bileşenlerinin tamamını mücadelenin içinde demokratik bir deneyimle bir araya getirmeye ihtiyaç var. Toplumsal muhalefet, uzun süredir yaşadığı sıçrayamama sorununu aşmak ve toplumsal muhalefete yeni bir özne kazandırmak için gençlik hareketinin yaratacağı modellere ihtiyaç duyuyor. AKP, 10 yıllık siyasal İslamcı neo-liberal iktidarının olanaklarını son noktasına kadar genişletti. Ancak bu genişleme ve mutlak iktidar algısı, AKP açısından yönetilmesi güç bir siyasal süreç başlattı. Bu krizden AKP’nin mutlak bir yenilgiyle çıkması, toplumsal muhalefetin devrimci çıkışlarıyla doğru orantılıdır. Yeni YÖK Yasası üniversite hareketi için bir sınavdır. AKP’nin en çok kriz yaşadığı üniversitelerde yasaya karşı oluşturulacak set, AKP’yi ve ideolojisini üniversiteden söküp atmanın aracı olma görevini görecektir.

Kolektifler, YÖK karşıtı mücadelenin üniversitedeki tartışılmaz adresidir. Ancak bu adres daha büyük bir cepheyi bir arada tutamazsa anlamını yitirecektir. Tüm öğrencilerin, kadrolu-kadrosuz akademisyenlerin ve üniversite çalışanlarının bir araya gelerek (bu bir araya geliş sadece aynı masada oturup konuşmak değildir) net bir politik hedef doğrultusunda taviz vermeden mücadele etmesi, ancak üniversitelerde yeni bir devrimci süreç başlatabilir. Bu noktada, sürecin henüz başlama evresinde ortaya çıkan deneyimlere sahip çıkmak ve bu deneyimleri büyüterek ilerletmek gerekir. 9 Kasım’da son yılların en büyük öğrenci mitinginin yapılması, İTÜ’de üniversitenin tüm bileşenlerinin katıldığı kitlesel eylemler, Çetinsaya’nın yumurtalanması ve konuştuğu birçok yerde eleştiriliyor olması, YÖK yasasına karşı geliştirilecek doğru stratejinin kazanma olasılığını artırıyor. Tüm bunları kavrayabilecek nicelikte ve nitelikte, cüretkar yeni bir tarz yaratmak Öğrenci Kolektiflerinin görevidir. Bugüne kadar yaptıklarımız ezberimizdedir; bugünden sonra ezberleri bozan yeniyi hep beraber yapmak gerekir.