19 Mart raporu: Gençliğe yönelik artan hak ihlalleri ve gençliğin eylemlerdeki belirleyici konumu
Sivil Alan Araştırma Derneği, 19 Mart-1 Eylül 2025 dönemindeki gençliğe yönelik baskıları ve hak ihlallerini belgeledi. “19 Mart Sürecinden Bugüne: Öğrenci-Gençliğe Yönelik Hak İhlalleri İzleme Raporu ve Türkiye’deki Öğrenci Hareketi Üzerine” başlıklı çalışmada gençliğin eylemlerde belirleyici rolünden bahsedildi; bu süreçte gençliğe yönelik uygulanan gözaltılar, tutuklamalar, soruşturmalar sistematik bir biçimde değerlendirildi

Sivil Alan Araştırma Derneği, 19 Mart Sürecinden Bugüne: Öğrenci-Gençliğe Yönelik Hak İhlalleri İzleme Raporu ve Türkiye’deki Öğrenci Hareketi Üzerine” başlıklı çalışmasıyla 19 Mart tarihinde başlayan eylemliliklerde gençliğin konumunu ve maruz kaldığı hak ihlallerini ele aldı.
Rapor, 19 Mart ile 1 Eylül 2025 tarihleri arasında özel olarak üniversite öğrencilerinin yaşadığı hak ihlallerini ön planda tutarak; eylemlerde gerçekleşen polis şiddetini, keyfi gözaltı kararlarını, işkence vakalarını, yurttan atılma ve burs kesintileri gibi durumları ortaya koymayı amaçladı.
AKP’den öncesini hatırlamayan bir gençlik
Rapor, 19 Mart sürecinin yalnızca Ekrem İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptal edilmesine ve hakkındaki gözaltına kararına karşı verilen bir tepki olmadığını, AKP döneminde büyümüş gençliğin birikmiş öfke ve hayal kırıklığının dışavurumu olduğunu belirtti. Raporda; güvencesiz işlerde çalışan, barınma krizini yaşayan, beslenme gibi temel haklarından mahrum bırakılan gençliğin eylemlere katılımının bir rastlantı olmadığı vurgulandı.
Rapor, 19 Mart döneminde gençliğin yalnızca ekonomik kaygılarla değil, kamusal alanda seslerinin baskılanması gibi sorunlarla da yüzleştiğini söyledi. İktidarın “pasif” ve “suskun” bir gençlik yaratma çabası olduğunu belirten rapor, 19 Mart eylemleriyle bu girişimin başarısızlığa uğratıldığını ifade etti.
Rapor, 19 Mart günü İstanbul Üniversitesi’nde gençliğin yıktığı barikatı; direnişin başlangıcı ve yıllardır biriken öfkenin, hukuki olmayan bir engele karşı oluşturulan ortak bir bilincin dışavurumu olarak yorumladı.
Kampüslerden, meydanlara; meydanlardan kente
Rapora göre, İstanbul Üniversitesi’nde başlayan direniş kent meydanları ile kampüsler arasında karşılıklı ve dinamik bir etkileşim döngüsü oluşturdu. Gençliğin sokağa çıkma yasaklarına ve polis barikatlarına rağmen kampüsleri örgütlenme merkezi olarak kullanıp eylemleri kent meydanlarına taşıdığını belirten rapor, eylemlerin geleneksel siyasetin “sandıkta bitecek” yaklaşımının ötesine taşındığını söylüyor. Rapor, bu duruşun 1 Mayıs’ta Taksim’de toplanma çağrısıyla da devam ettirildiğini belirtiyor.
Saraçhane’de ilk 10 gün
Rapor, 19 Mart’ı takip eden 10 günü; Saraçhane Meydanı’nın direnişin sembolüne dönüştürülmesi ve iktidarın toplumsal muhalefeti bastırma çabası olarak değerlendiriyor. Sabah saatlerinde gerçekleştirilen ev baskınlarıyla ve kent meydanlarındaki keyfi gözaltılarla kendi içinde bir suç teşkil etmeyen fiillerin “suç” kılıfına uydurulduğunu ifade eden rapora göre; bu dönem toplumsal direnişin ve iktidar baskısının en üst düzeye çıktığı dönem olmuştur.
19-26 Mart tarihlerini kapsayan süreçte ülke genelinde en az 1.879 kişi gözaltına alınmış, bu kişilerden 260’ı tutuklanmış ve 468’ı adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır.
10 günlük süreç içerisinde ülke genelinde tutuklananların 301’inin 18-30 yaş grubunda olduğu, bu kişilerin yüzde 80’inden fazlasının ise üniversiteli olduğu tespit edilmiştir. Rapor; gençliğe yönelik gözaltı ve tutuklama baskılarının, gençliğin kamusal alandaki varoluşunu ve taleplerini bastırmaya yönelik politik bir operasyonun parçası olduğunu belirtiyor.
İhlal edilen haklar
Rapor, 19 Mart sürecini temel hakların sistematik olarak ihlal edildiği bir dönem olarak yorumluyor. “İhlal edilen temel anayasal haklarımız” bölümünde, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün ve işkence yasağının ihlal edildiğine dair değerlendirmelerde bulunan rapor, gençliğin “özel “baskı yöntemleriyle sindirilmeye çalışıldığını belirtiyor.
Kolluk ve üniversite işbirliği, soruşturmalar, yurttan atılma cezaları…
Rapor “Üniversite öğrencilerine ‘özel’ baskı biçimleri” bölümünde, üniversitelilerin yalnızca yargı mekanizmalarının değil, üniversitelerin kayyum yönetimleri tarafından da hedef haline geldiğini söylüyor.
Üniversitelerin kayyum rektörleri tarafından açılan disiplin soruşturmalarının kolluk kuvvetleri ile işbirliği içerisinde açıldığını somut örneklerle ortaya koyan rapor, disiplin soruşturmalarının yalnızca hukuki bir mekanizma olmaktan çıktığını, üniversitelileri sindirmeye yönelik sistematik bir sopaya dönüştüğünü belirtiyor.
“Ankara Üniversitesi, 1 Mayıs gösterilerine katılan bazı öğrencilere yönelik disiplin soruşturmasını İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün bildirimi doğrultusunda başlatmıştır. Kocaeli Üniversitesi’nde ise polis, protesto gösterilerini doğrudan üniversite yönetimine göndererek soruşturma açılmasını sağlamıştır.”
19 Mart eylemlerine katılan Trakya Üniversitesi öğrencisinin ve kampüs içerisindeki kafenin çalışma saatlerini kısıtlanmasına tepki gösteren 14 Hacettepe Üniversitesi öğrencisinin yurtlarından atıldığını belirten rapor, bu cezaları alınan keyfi kararlar olarak yorumluyor. Rapor, Yurt Hizmetleri Yönetmeliği tarafından barışçıl protesto hakkının dahi suç olarak kabul edilmesiyle üniversitelilerin barınma hakkının fiilen engellendiğini söylüyor.
Rapor, vakıf üniversitelerindeki burslu üniversitelilerin eğitim hakkını elinden alan burs kesintilerine de değiniyor. Bu cezanın gerekçesinin “idari sebepler” olduğu söylenilse de politik eylemlerden kaynaklandığını belirten rapor, CHP Beylikdüzü İlçe Başkanlığında konuşma yapan bir üniversitelinin bursunun kesilmesinin tesadüfi olmadığını ifade ediyor.
Baskı mekanizmaları ve Türkiye’de öğrenci olmak
Raporun “Türkiye’de öğrenci olmak” bölümünde üniversitelerin karşı karşıya kaldığı çeşitli baskı mekanizmaları inceleniyor.
Raporda; üniversitelilere yönelik tutuklama, gözaltı ve disiplin cezalarının eğitim hakkına etkilerinden, burs kesintileriyle somutlaşan ekonomik saldırılardan, yurttan atılma cezalarıyla barınma hakkının ihlallerinden ve sağlık hakkının gaspından bahsediliyor. Rapora göre bu saldırıların ve hak gasplarının amacı; devletin üniversitelilerin temel yaşam koşullarını birer baskı aracı olarak kullanışıdır.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.